ilk taşındığımızda büyük bir tedirginlik vardı bu şehre karşı içimde. Kimseyi tanımıyordum hiç arkadaşım yoktu. Küçük bi kasabadan geldiğimiz için kalabalık şehir, o çok katlı apartmanlar, bilmediğim yollar beni nasıl korkutuyordu. Merdivenlerde karşılaştığım genç adam bizi öyle içten karşılamıştı ki bir anda içime dolan o tatlı huzur bana korkularımı unutturdu. Biz yerleşene kadar da her konuda yardımcı oldu. Annem de ilk fırsatta onu yemeğe çağırdı. Fotoğrafçıydı, muhteşem bi gözlemciydi. Yorumları inanılmazdı. Her konuda bilgisi var gibi gelirdi bana. Kararsızlığa düşsem hep ona sormak isterdim. Onunla büyüdüm diyebilirim. Ailemden biri gibi olmuştu sanki. Evine her gittiğimde çektiği fotoğraflara dikkatlice bakardım. Yeni bi şeyler var mı diye heyecanlanırdım. Hepsinin ayrı hikayesi vardı ve bıkmadan usanmadan bana anlatırdı.
Babamın memurluğu yüzünden harika geçen beş yıl da sona ermişti ve biz oradan taşınıp başka bir şehre gitmiştik. Ondan ayrılmak asla istemiyordum. Eşyalarımızı toplarken tıpkı ilk geldiğimiz gün bize yardımcı olduğu gibi yardım ediyordu. Gitmeden önce bir bahane bulup tekrar eve dönmeli ona bir kez daha sarılmalıyım. Tabii ki öyle bir şey olmadı ben gizli gizli ağladım. O sene üniversite sınavını kazanıp şehre tekrar dönmeliydim. İnstagrama sık sık fotoğraf yüklüyor altına da ufak hikayeler yazıyordu. Sınavlara hazırlanırken çektiği fotoğraflara bakıp hayaller kuruyordum. Günler geçmek bilmiyordu. Onu her yerde arıyordum, herkeste. Kimse o değildi. Nihayet sınav günü gelmişti. Umutla girdiğim sınavda istediğim gibi bi sonuç elde edemedim fakat sırf onunla olmak için şehirdeki iki yıllık bir bölüme razı oldum. Aynı şehre bu kez bilerek ve isteyerek onunla olabilmek için gidiyordum.
O, öyle akıllı ve sevimli ki tanıyanların ona kayıtsız kalması mümkün değil. Bunların gerisindeki içtenlik, o yapaylıktan uzak davranışları, olgunluğu inanılmaz. Beni her seferinde şasırtıyor. Basmakalıp bi düşüncesi yok. Zarar verebilecek güce sahip olduğunda bile bunu asla yapmayacak biri. Bana göre bir bataklıktaki inci tanesi.
Konuştuğu zaman dikkatleri üzerinde toplamayı biliyor. Yeniliklere her zaman açık. Taraf tutmuyor objektif yaklaşıyor her konuya. Söylediklerinde hiçbir zaman kibir sezinlemedim. Öyle doğal ki. Başkalarının dediklerini de umursamıyor. Bazen komik ve saçma şeyler söylüyor düşündükçe gülüyorum. Yıllar geçtikçe daha olgunlaştığını görmek, yüzünün değişimini izlemek hoşuma gidiyor.
O, tanıdıktan sonra hayatımı değiştiren adam. Eski mutsuz ve depresif halim yok şimdi. Belki onunla olmamak beni üzüyor. Karşısına geçip duygularımı söylemek istiyorum. İçimden geçen her şeyi, bunca yıl sessizce gelişen aşkımı anlatmak istiyorum.
Şimdi artık cesaretim var korkmuyorum.
Bu satırları yazdıktan sonra telefonuna mesaj attım. İlk mesajımda inanılmaz heyecanlıydım. Sonrakilerde aklıma gelenleri, duygularımın ise bir kısmını temkinli bi şekilde ifade etmeye çalıştım. Uzun bi süre mesajlarımın hiçbirine cevap yazmadı. Okudu mu onu bile anlayamadım. O gün, artık ümitlerimin kırıldığı bir anda onu rahatsız ettiğimi düşündüm. "Bu yaptığımın ne kadar manasız olduğunu biliyorum" dedim. Geceleri uyumadığını adım gibi bilsem de "Uyudun mu ki" diye mesaj attım. Aslında "Sanki moralin bozukmuş gibi hissediyorum, doğru mu? Sen kimseye aldırma. Seni ne yaparsan yap ne söylersen söyle seviyorum" demek istiyordum. Uyudun mu ki böyle bir şeydi işte. O da benim bu soğuk ve anlamasız mesajıma İstese cevap yazabilirdi. Sana ne evet uyumadım bile diyebilirdi. Hiçbir şey söylemeden Beni engellemeyi tercih etti. Anladım ki beni hiç sevmemiş. Fakat ben yine de vazgeçemedim ve evine kadar gittim. İlerideki parkta, evini görebileceğim bir banka oturdum. Parktaki evlerinde oynaşan kedileri, salıncakta sallanan çocukları seyrettim. Onu beklerken hava kararmıştı. Parkta kimseler kalmamıştı.
Nihayet, arabası uzaktan göründüğünde heyecandan kalbim duracaktı. Arabadan, bi arkadaşıyla birlikte indi. Sonra eve geçtiler. Tadım kaçmıştı. Nerden çıkmıştı bu arkadaş, neden yalnız değildi sanki.
Gizlice arka bahçeden dolanıp, son bi kez daha onu uzaktan da olsa göreyim istedim. Arka pencere salona bakıyordu. Yaklaştım ve pencerenin kenarından içeri baktım. O ve arkadaşı öpüşüyorlardı. Şaşkınlıktan ve gördüğüm manzara karşısında yaşadığım şoktan, başım dönmeye midem bulanmaya başladı. Homofobik değildim ama bu asla beklediğim bir şey değildi, olamazdı. Oradan koşarak uzaklaştım. Koştum koştum, sanki arkamdan beni kovalıyormuş gibi koştum. Gördüklerimi tekrar tekrar düşünüyor ve ağlıyordum. Onunla olmam artık imkansızdı. Beni hiçbir zaman istemeyecekti.
Yıllardır sevdiğim adamın gay olduğunu öğrendiğimde, kafamda onunla ilgili kurduğum tüm hayaller bi toz bulultu olup üzerime yağıyordu.
Geçmişi düşündüğümde tek bildiğim, bir hikayeden ibaret olma sevgilisi dışında, hiç sevgilisi olmadığı. Belki o da bir kadın değildi. Onunla ilgili komik şeyler anlatıyordu. Kadının, -belki de erkek olan sevgilisinin- trafik kazasında ölmesi dışında elimde hiçbir bilgi yok.
Yıllardır ona karşı beslediğim duygular, aşkımın yazılara şiirlere olan yansıması, onsuz yaşayamayacağıma olan kendimi inandırmışlığım, acılarım bana şu an bi hayal gibi. Oysa tüm yazdıklarım, onun için hazırladığım tüm mektuplar ortada. Birini bile okuma zahmetinde bulunmadı. Mesajlarıma evet hayır gibi bi cevap bile alamadım. Beni engelledi.
Fakat ben bu delicesine sevdayla nasıl da yapayalnız kaldım. Ona olan duygularım öyle yoğun ki, bir erkekten isteyebileceğim ne varsa hepsini göz ardı edebilirim. Bir arkadaş, kardeş gibi yine de sarılabilirim. Yeter ki onunla olayım. O tatlı, güler yüzünü görmeden nasıl geçer ömür.
Bir yandan beni reddetmesine dair bu sebebe yaslanmak, az da olsa beni rahatlatıyor. Sonuçta hangi kadın istenmemeyi kaldırabilir. Buna üzülmek ve inkâr etmekle, mantıklı bir şekilde kabullenmek arasında gidip geliyorum. Kabullenemiyorum...
Sabahları uyanma sebebim; Şimdi artık kimsem yok. Başkalarına yalnızdım şimdi sana da yalnızım.