18 Ağustos 2021 Çarşamba

GÜZEL BİR GÜN

              

               Elimdeki tırmık süpürgeyle yerleri süpürüyorum her gün. Belediye bize yer paylaştırdı. Benim alanım valilikten başlıyor, otobüs son duraklarında bitiyor. Süpürgeme takılan kağıtları, eğilip çekip kurtarıyorum tırmık süpürgenin tellerinden. Kurtardığım kâr diyorum. Teller o kağıtların tam karnından delip geçiyor ya, can çekişmesinler diye yapıyorum bunu. Bir sağa bir sola dönüyorum, hızlı hızlı yürüyorum. Güneşten kavruldu tenim kapkara oldum. Geçerken kuaför ablayı selamlıyorum. Emekliliğime az kaldı emekli olunca memlekete dönücem. Ne güzeldi çocukluğum, buralara gelmezden önce. Kırlarda koyun güderdik çoban köpeğimle. Kuzum vardı, kesme şeker verirdim. Kırlarda koşardık, beni hep geçerdi, zıplaya zıplaya önümde koşardı öyle severdim ki onu. Bir baktım kesmişler. Etinden de yedim. İnsan arkadaşını yer mi?

               Sonra bir gün babam annem topladı taşınabilir eşyaları, büyük şehre göçtük. akrabaların yakınında bir gecekonduya yerleştik. Kirası ucuzdu iki göz odaydı. Mutfağa benzemez köşede, yemekleri yapardı annem, üstüm başım yağ kokardı. Okulda yanıma kimse yaklaşmazdı, ben anlamazdım, kokuya alışan burnum konuşmazdı benimle. Bir gün öğretmenim yanıma çağırıp, temiz kokmanın güzelliğinden bahsetti "Parfüm" dedi. Nedir o bilmem ki ben. Çantasını açtı içinden bir şişe çıkarıp ellerime sıktı. Öyle güzel kokuyordu ki burnum ilk defa güzel güzel konuşmuştu benimle. Bütün gün ellerimi yıkamadım. Eve gittiğimde anneme ellerimi koklattım. "Anne bak! Öğretmenim sıktı çok güzel, biz de alalım" dedim. Annem "Paramız yok kızım" dedi. "Anne öğretmenim söylemedi ama ben pis kokuyormuşum burnum söyledi. Neden pis kokuyorum sence? Annem: "Fakirlik kızım" dedi. O zaman anladım ki fakirlere bu yüzden yaklaşmıyorlar. Gizem'i herkes seviyor, çocukların hepsi etrafında pervane. Demek o fakir değil, güzel kokuyor.

              Belediye, temizlik işçisi arıyor dediklerinde, babam belediyede çalışan akrabalarımıza benim kızı da yazın demiş. Böylece başladı temizlik maceram" dedi, kuaförde saçı yapılırken.

              Kuaförün hikayesi de bir başkaydı. "Bir çocukken fakirlik konusunda hiç bilgim yoktu. Çok zengin değilsek de hiç fakir olmamıştık. Babam yurt dışına gider her çeşit kalem defter içecek takı toka ne bulursa artık eve getirirdi. Bir gün saat istedim siyah olacak ve içinde hiçbir şey olmayacak. Babam nerden bulduysa buldu getirdi. Simsiyah, içinde hiç rakam yoktu. Bursa'ya gittiğinde de envai çeşit kolonya getirmişti. Ben de kolonyadan hiç haz etmem. Midem otobüslerde alt üst olduğunda, kolonya dökerlerdi. Oradan kalma kolonyanın sevimsizliği. 

             Babamın getirdiği kolonyalardan biri vanilyalıydı. Vanilyalı kolonyayı düşürüp kırdım. O kokuyu hiç unutmam yer gök kolonya ve vanilya. O koku haftalarca, aylarca çıkmadı evden. O günden beridir vanilyadan da uzak dururum. Keklere kurabiyelere asla atmam. Vanilyalı her yiyecekten adeta kaçarım. 

               Liseyi okumadım, birinin yanında kuaförlüğe başladım. Meslek öğrenmek zor tabii. O zamanlar çırak olarak başlanıyordu meslek öğrenmek istendiğinde. Benim kuaförlük serüvenim de öyle başladı. Saçları süpürmekle başlıyorsun önce, sonra fön çekmeye başladım. Kıvırma, boyama, kesim derken en ince ayrıntısına kadar öğrendim mesleği. Mesleğimle büyüdüm adeta. Bir sevgilim vardı o zamanlar. Evlenecektik. Çok seviyordum. Sonra bir gün hastalandım. Beynimde iyi huylu bir ur oluşmuş. İlaçlar tedaviler, birini yaparken biri bozuluyordu adeta. Zamanla hastalıklı bir insana döndüm. Sevgilim hastalığımı bahane edip ayrılmadan önce işten çıkmıştım. Birkaç hafta sonra da nişanlanıp, arkasından en yakın zamanda evlenecektik. Bir gün eve geldi ve benden ayrılmak istediğini söyledi. Hastalığım onu korkutuyormuş. Korkulmayacak gibi değildi belki, önce fiziksel olarak başlayan rahatsızlıklarım, bir süre sonra psikolojimi de bozmuştu. Evden çıkıp geri dönmüyordum. Etrafımda kimsenin görmediği insanları görüyor, peşlerinden gidiyordum. Artık beni nerede kim bulursa, eve götürüyordu. Annem her seferinde ağlayarak fakat gözyaşlarını saklayarak bana sarılıyordu. Geldiğime seviniyordu zavallı. 

                  Tamam dedim. Sen nasıl istersen öyle olsun ayrılmak istiyorsan ayrılalım. Sonuçta akıl hastası biriyle olmak istemiyorsun. İstemiyorsun sen beni gerçekten. Gerçekten sevmiyorsun. Sevsen, ne olursa olsun bırakmazdın. Gitti ve bir daha görüşmedik. Sonradan evlendiğini duydum. Kadına hep benden bahsediyormuş. Neyse, ben bir dükkan açtım kendime çok borçlandım. Fakat zamanla müşterilerim arttı dükkanı daha da güzelleştirdim. Borçlarımı ödedim. Kendi ayaklarım üstünde durmaya başladım. Bir gün komşular, eski sevgilimin karısından ayrıldığını söylediler. Sevgilim benimle görüşmek için araya çok kişi koydu. Bir daha onunla hiç görüşmedim. Şimdi sevdiğim biri var  yakında evlenicez." 

                  "Belki de o seni bırakmasaydı sen böyle kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olamazdın." dedim. Hastalığın ne durumda diye sormadım. Çünkü daha önce bana bunu anlatmıştı. Çok iyi bir doktorla tanışmış Soli Bey. Bu hastalığın, tamamen geçici olduğunu söylemiş diğer doktorların aksine. Rahat bırakın kızı demiş ailesine. Onlar da rahat bırakmışlar. Zamanla düzelmiş. Şu an hiçbir hayal görmüyormuş. Gayet akıllı sağlıklı bir kadın. Şaşılacak şey.

                  Sabahları yerleri süpüren kadın geçti yine buradan. Kuaförle selamlaştı. Kuaför: "Gel bakayım, bugün seni güzelleştirelim" diye seslendi. "Sahi mi abla" diye cevap verdi o da. Bir çocuk gibi tırmık süpürgeyi bir kenara atıp. dükkana girdi. Ben de onları izledim. Saçlarını önce yıkadı kuaför, sonra fön çekti, güzel de bir makyaj yaptı ona. Ben de çantamdan parfümü çıkarıp üzerine sıktım. Bana anlattığı hikayesini yazdım. Hepimiz çok mutlu olduk.

                   Bugün de böyle güzel bir gün oldu işte.