tag:blogger.com,1999:blog-61643200443435039352024-02-22T19:08:13.640+03:00deryadadamladeryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.comBlogger79125tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-633801340801046552023-04-25T16:02:00.001+03:002023-05-03T18:09:42.252+03:00BENİ BÖYLE DE SEVER MİSİN? 1. BÖLÜM<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9bO7jQdD7BJect1VB19pqKOstlyYEBASScJUQW38QdXTpokJYv41tUKtsLL8uCFSEd_fMg36dzibvZ13CPX9UGycX1hzL-cMpJOwwsG7pTBhBBYrp8JJrp2vBTzkSFofKlnHrZVH1flEc7NpatApzjXn6eZYumb1aEUpzBKpHVnZOnft_ghwC-Onh9A/s320/beni%20b%C3%B6yle%20de%20severmisin.Jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="220" data-original-width="320" height="220" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9bO7jQdD7BJect1VB19pqKOstlyYEBASScJUQW38QdXTpokJYv41tUKtsLL8uCFSEd_fMg36dzibvZ13CPX9UGycX1hzL-cMpJOwwsG7pTBhBBYrp8JJrp2vBTzkSFofKlnHrZVH1flEc7NpatApzjXn6eZYumb1aEUpzBKpHVnZOnft_ghwC-Onh9A/s1600/beni%20b%C3%B6yle%20de%20severmisin.Jpeg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p> Şimdi aldığım kilolara bakıyorum da "Bu nasıl oldu." diyorum. Dediğim gibi oldu, aynen dediğim gibi. Ne otobüse rahat binebiliyorum, ne minibüse. Beni gören şöyle iğrenerek bakıyor, belki acıyarak. Ben büyük bir suç işlemiş olmanın ezikliği içinde, elimdeki kalan poğaçamdan bir ısırık daha alıyorum.</p><br /> Aynalara bakamıyorum, eskiden önünden geçtiğim dükkan camlarında olurdu gözüm. Alımlı bir kadını gördüğümden midir bilinmez, tekrar tekrar vitrinlere bakardım. O seni heyecanla beklediğim günlerde daha da güzeldim hatırla. Sen beni almaya geldiğinde "Seni her gördüğümde aşık oluyorum" derdin.<br /><br /> Arkadaşlarla gittiğimiz kafelerde ilk önce açılışı bir kahveyle yapıyorum. Sonra bir büyük pizza dilimi, büyük boy patates, büyük şişe kola, arkasından tatlı. Biraz daha oturduğumuzda midem kazınıyor, bir de fondü söylüyorum. Sonra bir de çilekli milkshake. Arkadaşlarımın sayısı gittikçe azalıyor.<br /> <br /> Sabahtan açıyorum televizyonu ve bütün sabah programlarını, bruncha dönen kahvaltı eşliğinde izliyorum. Aslında programlar kahvaltıma eşlik ediyor. Bütün gün kapıyı çalan yok. Telefonda hiç arama mevcut değil. İçim sıkılıyor, buzdolabına doğru yürüyorum. Dünden kalma pastayı mideme indiriyorum. Öğleden sonra biraz dışarı çıksam iyi olur deyip, giyim mağazalarını şöyle bir yokluyorum. İçeri girmek mümkün mü? Bedava dağıtıldığını zannettikleri giysiler ellerinde, bekleşen kalabalığı yararak yukarı çıkıyorum. Soyunma kabinlerinin önü neredeyse kasaya kadar uzanmış, kasadaki sıranın da giriş kapısına dayanmış olduğu insanlarla dolu mağazada, kendime göre bir şey bulmam mümkün değil. Girişim nasıl zorluklarla gerçekleştiyse aynen öyle de çıkıyorum.<br /><br /> Sen gittin ve herkes ölmeye başladı. İçimdeki daralma hiç geçmiyor. Nereye gitsem bir boşluk, anlamsız sohbetler ve faydasız geçirilen zamanlar. Zamanla anlıyorum ki bu hiç geçmeyecek. Bense içimdeki boşluğu doldurmaya çalışırken daha çok yiyorum. Yediklerim yeterli olmayınca da üstüne çerezlik bir şeyler alıyorum.<br /><br /> Gece de bir korku filmi açıyorum korkmak için ve yanında mısır. Patlamış mısır beni çok duygulandırır bilirsin. Mısır yedikçe ağlıyorum. Film çok hüzünlü bildiğin gibi değil. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, ben dışarı çıkıyorum, koşturarak evlerine kaçanlara bakarak.<br /><br /> Kapıya gelen olunca hiç sesimi çıkarmıyorum ki gitsinler. Ya çok erken çıkıyorum dışarı ya da çok geç. Gören olmasın diye yapıyorum bunu. Akşam olunca balkondan dışarıyı seyrediyorum. Ankara'nın kenar mahallelerinden gelen o is kokusunu ciğerlerime çekiyorum. Bu evlerde kaç aile aç diye üzülüyorum. Gün içinde yaptığım en anlamlı iş ise sokaktaki hayvanlara yiyecek bırakmak oluyor. "Onlar da yesinler, herkes yesin doysun" diyorum.<br /><br /> "Sen gidersen, çok üzülür kendimi bırakırım" demiştim, dinlemedin. hep başkalarını düşündüğümden kızardın bana. "Biraz da kendini düşün az bencil ol." derdin. Görmeyeli aylar oldu telefonda konuşmak yetiyor mu sanıyorsun. Hep çok meşgulsün hep ilgilenecek işlerin var. Para bu kadar önemli mi? Oysa benim senden maddi hiçbir beklentim olmadı. Karşılıksızdı benim sevgim. Biliyordun insanları çıkarları için kullananları sevmediğimi.<br /><br /><br /><a href="http://deryadadamla.blogspot.com.tr/2017/01/beni-boyle-de-sever-misin-2bolum.html">2. Bolum</a><br />deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-82872603432781061082023-01-20T18:11:00.002+03:002023-01-31T08:26:07.764+03:00YENİ DÜNYA DÜZENİ - Hep evde kalmamızı söylüyorlar anne" diye ağlamaklı söylendi çocuk. Gözlerini elleriyle ovuşturdu. Aylardır dışarı çıkmıyoruz. Bugün hesapladım tam 7 ay olmuş. Yaz geldi geçti dışarı çıkıp sokakta arkadaşlarımla top oynayamadım bile.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
"Bugünler de geçecek" dedi annesi şefkatli gözlerle bakarak. "Hem birkaç aya kadar karantinayı kaldıracaklarını söyledi başkan"<br />
<br /></div>
<div>
Adam:<br />
<br /></div>
<div>
- İki ay önce de aynı şeyleri söylemişti. Hepsi palavracı. İşlerine de gelen bu. Herkesin içeride olduğu, kimsenin itiraz edemediği bi ülke ne kadar kolay yönetilir biliyor musun? Alaycı alaycı gülerek. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
"Ellerinden geleni yapıyorlar tatlım" dedi kocasına dönerek. "Hem ailecek birlikteyiz şimdi. Hep diyordum ya birlikte vakit geçirmiyoruz evde kalamıyoruz. Dualarım gerçek oldu. İşte fırındaki kek de pişti sonunda haydi masaya"<br />
<br /></div>
<div>
Sıcak kekten buram buram tüten kakao ve vanilya kokusu tüm odayı sarmıştı. Can sıkıntılarını bi an için unutup neşeyle yemeye koyuldular. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
Aradan birkaç gün geçmişti. Kapı çalındı. Baba açmak için kapıya yöneldi. Ekrandan kapıda kimlerin olduğunu dikkatle inceledi. sağlık personeli, haftalık rutin kontrol için gelmişti. Görevlilere kapıyı açtı. Beyaz tulumlu maskeli görevliler retina ile kimlik taraması yaptıktan sonra test için bu üç kişilik aileden kan örnekleri aldılar. Yaklaşık on dakika sonra test sonuçları çıkmış pozitif test sonucu olan babaya bu durum üzülerek bildirilmişti.<br />
<br />
Adam bu duruma itiraz ederek sesini yükseltti."Bakın benim kimseyle temasım olmuş değil. Sadece köpeği dışarı çıkarıyorum. Sokaklarda kimseyle karşılaşmadım. Bu.bu mümkün değil"<br />
<br />
Görevli:<br />
<br />
"Lütfen bize zorluk çıkarmayın beyefendi. Sizin ve ailenizin iyiliği için bizimle gelmeniz gerekiyor." Diğer aile fertlerini şimdilik gözlem altında tutacağız. Sonuçlar negatif oluncaya kadar bu durum değerlendirmede olacak."<br />
<br />
Kadın ve çocuk korku dolu gözlerle ağlamaya başladılar. İşte bir aile daha bu büyük tehlikeyle karşı karşıya kalmış, çaresizlikle durumu anlamaya ve yapılabilecek başka bir şeyin olup olmadığına dair sorularla biraz olsun olanları değiştirmeye çalışmışlardı.<br />
<br />
Görevliler oldukça katıydı. Başka türlüsü imkânsızdı ve bunu oradaki herkes biliyordu. Adam daha fazla direnmenin işleri değiştirmeyeceğini anladıktan sonra çaresizce görevlilerle birlikte gitmeye mecbur kalmıştı.<br />
<br />
Hastaneye gittiğinde oldukça fazla insan olduğunu gördü. Korkusu daha da arttı. Oksijen tüplerine bağlı birçok insan sedyelerinde, ölümü bekliyorlardı belki de. Kabinlerden birine aldılar onu. Üstünü çıkarması ve verilen kıyafetleri giymesi istendi. Denileni yaptı adam. Sedyeye uzandı. Soğuk sedye bir an içini titretmişti. Eşini ve çocuğunu düşündü. Yılların ne kadar çabuk geçtiğini, ölmek için henüz hazır olmadığını tekrarladı içinden.<br />
<br />
Çok geçmeden hemşire yanına geldi. Bazı ilaçların eklendiği bir serum takıldı adamın koluna. Bir anlık sessizliği bozan adam. "Benim şu an hiçbir rahatsızlığım yok emin misiniz hanfendi hasta olduğuma"<br />
<br />
Hemşire:<br />
<br />
- Üzgünüm hastalarla durumları hakkında görüşmemiz yasak. Ben sadece bana verilen ilaçları uygulayabiliyorum. Siz sadece size söylenenleri yapın ve sabırla bekleyin.<br />
<br />
Adam orada kaç gün bekleyebileceğini hesaplamaya çalıştı. 14 gün kuluçka süresi olsa birkaç gün sonrasında semptomlar ortaya çıkmalıydı. Acaba virüsü ne zaman kapmıştı. Bunu bilmek mümkün değildi. Çevremdeki herkes olabilirdi. İnsanlar olmayabilirdi belki bir kapı kolu, asansör düğmesi de virüsün bulaşması için yeterliydi. Market poşeti olma ihtimali de vardı üstelik. Ailesi de virüsten etkilenmiş miydi? Onlara bi zarar geleceğini düşünmek daha fazla üzülmesine sebep oluyordu.<br />
<br />
İlerleyen günlerde ateşi çıkmış ve öksürmeye başlamıştı. Bunun iyi bir belirti olmadığının farkındaydı. Korkusu artmaya başlamıştı. Eşi ve çocuğunu görse biraz olsun içi rahatlayabilirdi. Buna asla izin verilemezdi. İstemeye de hakkı yoktu üstelik. Kontrol için gelen hemşireye eşiyle görüşmek istediğini belirtti. Hemşire telefonunu getirdi. Görüntülü arayarak eşiyle iletişim kurmak daha iyi olacaktı. Onların hasta olmadığını görmeden rahat edemeyecekti çünkü. Numarayı tuşladı. Eşini ekranda görünce birden heyecanlandı sanki yıllardır görüşmüyor gibiydiler. Birkaç dakika geçtikten sonra içi rahatladı. Oğlu ve karısı oldukça iyi görünüyorlardı. Karısı ağlamaya başladı. Kendisinin iyi olduğunu bir süre sonra çıkaracaklarını söyledi. Eşi biraz sakinleşmişti. Telefonu kapattıktan sonra söylediklerine kendisinin bile inanmadığını düşünüyordu. Belki burada ölüp gidecekti. Hayatının böyle sona ereceğini bir yıl öncesinde birisi kendisine söyleseydi gülüp geçerdi herhalde.<br />
<br />
Doktor nihayet yanına gelmişti. Dosyayı inceledi. "Bize güvenin, devletimiz sizin için her şeyi hazırladı" dedi doktor. Tedaviniz bittikten sonra evinize döneceksiniz. Solunum cihazına ihtiyacınızın olup olmadığı ilerideki günlerde ortaya çıkacak. Bu arada size verilen şu formu doldurmanız gerekiyor. Formda gerekli bilgileriniz ve prosedür gereği onaylarınız isteniyor. En altta sizin için ayrılan imza bölümüne imzanızı rica edeceğiz.<br />
<br />
Doktor gittikten sonra formu alıp incelemeye başladı. O kadar çok şey yazıyordu ki okumaya gücü olmadığını hissetti. Biraz gayret ederek toparlandı yastığını düzelterek oturmaya çalıştı. Formda virüsün tehlikeleri ve bulaşma yollarından uzun uzun bahsediliyordu. Bunları uzun zamandır bildiği için atladı. Ad soyad, Kimlik kayıt no, telefon, aile bilgileri gibi kısımları doldurduktan sonra alttaki satırlarda salgınla ve devletin bununla ilgili yaptığı çalışmalar hakkında kısa bir anket bulunuyordu. Hastaneye gelmeden önce sorsalar hepsine olumsuz cevap verebilirdi. Ancak bu hastalıkla gerçekten de yüzleşmiş ve kafasındaki tüm olumsuz düşünceler kendisine uygulanan tedavi doğrultusunda olumluya dönmüştü. Memnuniyet duyduğuna dair tüm kutucukları işaretledi. İmzasını attıktan sonra kağıdı yan taraftaki sehpaya bıraktı.<br />
<br />
Uyandığında hemşirenin yiyecekleri bıraktığında çıkardığı sesin onu uyandırmış olabileceğini düşündü. Kapı açılıp üstünde hasta kıyafetleri olan bi adamın sessizce onu izlediğini gördü.<br />
<br />
İçeri gelsenize diye seslendi. Nasıl olsa kimseye bulaştıracak virüsümüz yok. Hepimiz virüslüyüz. Hahahahah. Bu kahkaha sesi karşısındakini cesaretlendirmiş olacak ki. İçeri bir gölge gibi girdi adam. İki haftadır hastanede olduğunu söyledi. Testlerim hala devam ediyor. Öksürüğüm yok. Hasta değilim ben diye karnından konuşarak nasıl olduğunu sordu.<br />
<br />
Ben iyiyim yani iyi olacağım benim şiddetli öksürüğüm var fakat solunum cihazına bağlanmadım henüz nefes alabiliyorum.<br />
<br />
Biliyor musun her gün onlarcası ölüyor cesetleri torbalara doldurup yakmaya götürüyorlar. Korkuyor musun?<br />
<br />
İnanır mısın buraya gelmeden önce hem korkuyor hem de öfke duyuyordum. Bizi evlere hapsettiklerine o kadar emindim ki söylenenler hep yalan gibi geliyordu. Şimdi tüm fikirlerim değişti. Artık korkmuyorum. Çünkü hastayım, öfkem geçti. Burada ihtiyacım olan tüm tedavileri uyguluyorlar. Bir an önce iyileşip ailemin yanına dönmek istiyorum. dedi.<br />
<br />
Ziyaretçi:<br />
<br />
Peki dostum geçmiş olsun hoşçakal. Odama dönmem gerekiyor. Yokluğumu farketmesinler. Dolaşmamız biliyorsun ki yasak. Umarım en yakın zamanda ailenin yanına dönersin.<br />
<br />
Adam:<br />
<br />
5 gündür hemşire ve doktor dışında birini görmediğim için seni görmek bana iyi geldi. Sana da geçmiş olsun dedi.<br />
<br />
İstihbarat görevlisi odanın kapısını tıklattı. Selam verdikten sonra elindeki raporları incelemesi için komutana verdi. Hastanelerde kalanların dosyalarını dikkatle inceledi komutan. Burada temiz onayı gelenleri taburcu edelim. "Kirlileri yakılmak üzere gönderelim" Emrini verdi.<br />
<br />
Şimdi temiz olanları koruma zamanı dedi komutan. Tüm gücümüzle bunun için çalışmalıyız. Peki ya diğerleri? diye sordu. Onlar kaderlerinin sunduğu sonu bekliyorlar. Onlar için yapabileceğimiz tek şey diğerlerini korumak için onları içeride tutmak.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Tüm televizyonlar emrimizde biliyorsunuz. Sosyal medyada bilişim uzmanlarımız ve trollerimiz insanları evde tutmak için fazlasıyla efor sarfediyorlar. Başkan her gün çıkıp saatlerce danışmalarıyla birlikte konuşuyor ki insanların endişesi artsın. Verilen rakamlarla özellikle oynuyoruz. Binlerce insanın öldüğüne ikna olmaları gerekiyor. Ölen sayısı ne kadar çok olursa halkın korkusu o kadar artacak ve verilen emirlere uymaları daha kolay olacak.</div>
<div>......</div><div><br /></div>
<div>
Başkan, aydınlık odadaki ceviz ağacından yapılma masasında gelen istatistikleri inceliyordu. "Bugün yapılan anketlerde, seçimleri kazanamayacağımız yazıyor. Halkı iki yıl daha evde tutmak için plan hazırlanmasını istiyorum. Bu virüsün bir komplo olduğuna dair haberler dönüyor ortalıkta. Bunun için de derhal bir önlem almalıyız. Corona ile ilgili tüm paylaşımlar yasaklansın. Sadece devlet kanallarından bilgilendirme yapılsın.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
-Bu tür haberler ve itirazları mümkün olduğunca telaffuz etmeyiniz efendim. Yalanlamayın bile. Gündem olmasın yeter ki. Ben size yeni gündemler bulurum sayın başkan" dedi danışman.<br />
<br />
İletişim Teknolojileri Baş danışmanı söz istedi.<br />
<br />
-Efendim yeni alınacak kararlarla sosyal medya paylaşımlarının önüne geçilecektir. Hastalık ile ilgili paylaşım yapan herkes hakkında işlem yapılacaktır. Bu konuda İç İletişim Kontrol Bakanlığımızla ortak bir proje yapmaktayız.<br /></div></div><div><br /></div>
<div>
- Akşamki promter arızası rezaletti. Ben de insanları oyalamak için bi şeyler söyledim tabii. Mesela deterjanların virüsü yok etmesini enjeksiyonla vücut içine göndererek tedavinin mümkün olabileceği gibi kafa karıştıracak bir şeyler bile söyledim. Bi şekilde durumu kurtardım. Bi daha böyle bi şey olursa sizi de karantinaya almak zorunda kalacağız sayın basın danışmanım. Teknik sorunlarla da kim ilgileniyorsa ipini çekin. Test ayarlayın hastaneye zorunlu olarak yatırın. Artık solunumu da bi şekilde kesersiniz. Halledin işte gözüm görmesin" dedi sertçe. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
-Siz hiç merak etmeyi efendim. Biliyorsunuz ki tespit edilen tüm vakalar muhalif kesimden olarak ayarlandı. Ölümler bizim daha önce planladığımız gibi, haklarınlda "Kirli" onayı gelenlerden oluşuyor. Sosyal medyada eleştirenlere de izninizle işlem başlatıyoruz. Testleri pozitif olarak ayarlanacak. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
- Güzeel. Eğer sıkı ve acil tedbirler almazsak tuğla tuğla döşediğimiz muhteşem gücümüz elimizden gidecek. </div>
<div>
<br />
Hastaneye yattığından beri yaklaşık 10 gün geçmişti. Doktorlar iyileştiğini söyledikten sonra alkışlarla taburcu ettiler hastayı. Evine döndü. Eşine ve çocuğuna sarıldı. Eşine hastaneyi hastaları ve sağlık personelini anlattı. "Biliyorsun hep muhalif bi tarafım vardı. Fakat yaşadıklarımdan sonra kesinlikle ve kesinlikle artık bu hastalığın tümüyle gerçek olduğuna ve devletimizin bizi kendi iyiliğimiz için içeride tuttuğuna tüm kalbimle inanıyorum.<br />
<br /> "İyi ki devletimiz var" dedi. </div>
<div>
<br />
<div>
<br />
<div>Not: Corona günlerinde yazdığım bir hikâyeydi.</div>
<div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
</div>
</div>
</div>
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-53054296784650066032022-05-13T21:07:00.000+03:002022-05-13T21:07:09.006+03:00SİGORTA İŞİNDEN PARA KAZANMAK<div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div> Hani bir trafık kazası geçirdiğinizde sizi ilk arayanlar sevdikleriniz ve sizi tanıyanlardır ya. </div><div><br /></div><div><br /></div><div> Öyle değil:)) </div><div><br /></div><div> Özellikle ilk yıllarda yoğun bir şekilde arayanlar vardır. Düşünün hatırlayacaksınız. Belki de çok rahatsız olduğunuz kişiler. Kötü bir haberim var ki 8 yıl boyunca aranacaksınız.</div><div><br /></div><div> Okuyanlar içinde trafik kazası geçirmiş olanlar varsa, zaman zaman sinirlerini zıplatan bu insanların neden onları bu kadar rahatsız ettiklerine akıl sır erdirememişlerdir. </div><div><br /></div><div> Bu kabus olmalı bi türlü kurtulamıyorum diyeniniz de vardır tabii. Bir gün konuştuğum kazazede, ne kadar bıktığından bahsetmişti. Ben de en kısa zamanda telefonu kapatmamız için. "Bir şey yok" cevabını biz sormadan vermelisiniz demiştim. Aslında sizden öğrenmek istediğimiz tek şey bu. </div><div><br /></div><div>Kazada bir yaralanmanız oldu mu?</div><div>Bir sakatlık yaşadınız mı ya da ameliyat oldunuz mu?</div><div><br /></div><div> "Bir şey yok" </div><div><br /></div><div> Sihirli kelimeler bunlar oysa ki. O kelimeleri söylediğinizde, telefon en kısa sürede kapanıyor. Eğer söylemez sinirlenir daha fazla şey öğrenmek isterseniz ya da başka şeyler söylerseniz konuşma uzuyor da uzuyor.</div><div><br /></div><div> Bizler de sizlerin sağlığını, ne durumda olduğunuzu merak ediyoruz hatta en sevdikleriniz kadar merak içindeyiz. Belki bir yardıma ihtiyacınız olur diye de düşünüyoruz. Kaza geçiren mağdurlar yanlış davrandıkları için, bazen de yapmaları gerekenleri yapmadıkları için hak kaybına uğrayabiliyorlar. İşte biz sizleri bu yüzden de rahatsız ediyoruz. Bir de böyle düşünün.</div><div><br /></div><div> Kişi kaza geçirdiğinde, yolcu ise her şekilde haklı oluyor. Bazen bunu bilmeyebiliyorlar. Bazen de meydana gelen yaralanmanın cezasını direksiyon başındaki arkadaşlarına ödetileceğini düşünüp sessiz kalıyor, hakları için bir şey yapmıyorlar. Kazaya ne sebep olursa olsun, şayet şoför alkollü değilse ondan herhangi bir ücret alınmıyor.</div><div><br /></div><div> Yıllarca ödenen zorunlu trafik sigortalarında, bu tür yaralanmalar da sigorta altına alınıyor <span> fakat insanlar</span> başlarına böyle bir kaza gelmeden bunu bilmiyorlar. </div><div><br /></div><div> Bazen de trafik kazasında, kazaya sebep olan araç kaçıp gidiyor bulunamıyor. Şimdi nereden bulacağız da hakkımızı alacağız diye düşünen mağdur, şikayetçi olmayabiliyor. Oysa ki çarpan kişi bilinmiyor olsa bile, yaralanmanızın karşılığı olan tazminat tutarını yine de alabiliyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey, olayı kayda geçirmek. Bunun için de 6 ay süre tanınmış. </div><div><br /></div><div> Bedensel sakatlanmalarla ilgili yapılan danışmanlık hizmetleri de bedensel hasar ve danışmanlık sigorta müşavirleri tarafından gerçekleştiriliyor. Kazada mağdur olan kişilerin, karşı tarafın sigorta şirketlerinden alacakları tazminatla ilgili süreci takip etmek de bir iş alanı. </div><div><br /></div><div> Benim çalıştığım firmanın kuruluşu da bir kazaya dayanıyor. Firma sahibi yıllar önce bir trafik kazası geçiriyor ve o zaman karşı tarafın sigorta şirketi kendisine bir ödeme yapıyor. Bu alanda bir iş yapabileceğini fark ediyor ve kendi adına bedensel hasar danışmanlık şirketi kuruyor.</div><div><br /></div><div> Açıkçası, ben de böyle bir iş yapmadan önce bu sektörün varlığından haberdar değildim. Ancak başlayınca bazı şeyleri öğrenmiş oldum. Bu sektörün oldukça kazançlı bir iş olduğunu da belirtmek isterim.</div><div><br /></div><div> Neyse çalıştığım süre boyunca her gün yüzlerce insanla telefonda görüştüm. Bazıları çok kibardı bazıları baya sinirliydi. Çoğunlukla sabırla dinlediler ve ben de sabırla onların anlattıkları -kimi zaman oldukça acıklı- kaza hikayelerini dinledim. Yardımcı olmaya çalıştım.</div><div><br /></div><div> Bazılarına söyleyecek bir şey bulamıyor insan. Eşi vefat etmiş, çocuğu, annesi ya da babası. Hiçbir tazminat, hiçbir teselli onları geri getiremez biliyorsun fakat yine de işin olduğu için yapmak zorundasın. Birilerinin onlara yardımcı olması gerekiyor çünkü. </div><div><br /></div><div> Bir keresinde telefonda konuştuğum genç bir adam bana "Hangi kazayı soruyorsunuz?" diye cevap verince "Sık sık kaza mı geçiriyorsunuz efendim" diye cevap vermiş bulundum. Öncesinde konuştuğum onlarca kişi zarar görmemişti. "Yaralanmadıysanız sorun yok" dedim. O da "Yaralandım evet" dedi. Buyurun sizi dinliyorum deyince olayı anlatmaya başladı. Trafik ışıklarında durduğu esnada, freni patlayan bir beton mikserinin bacaklarını ezdiğini ve artık iki bacağının da olmadığını söylerken sesi titriyordu. Gözlerinin yaşardığını görüyor gibiydim. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Benim de gözlerim sulandı neredeyse ağlayacaktım. Sesim titredi mi bilmiyorum. Sanki geçici bir şey yaşamış gibi, sanki atlatacağına inanarak konuşmaya çalıştım. Olaya odaklandım ve sadece yapabilecekleri konusunda bilgilendirdim. Hala aklıma arada geliyor. Ne yapıyor acaba diye. İnsanın böyle bir kaza yaşayıp böylesine korkunç bir acıyı yaşaması bir yana, bundan sonra hayatına devam etmesi de kolay değil. </div><div><br /></div><div> Bu tür hayatlara da tanık oldum işte. <br /><br /></div><div>Sigorta işine artık evde devam ediyorum. Trafik kazası geçirdiyseniz ve yardıma ihtiyacınız varsa beni arayın.</div><div><br /></div><div><br /></div><div> </div>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com28tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-88604558175502224132022-02-22T21:33:00.005+03:002022-05-13T23:16:50.791+03:00AĞAÇ EV SOHBETLERİ<p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjujC1Rton9D4CCwHrYr2CaH_0MYwrxeHn9OyQVsEOAAEcChlNWgV-04_hZ0K7gOm8eUa5lGw8Jtiey9V1_IY86SdNmog1XSTakSfcQMeiWkxkomp24VMYt853XordsAXLBiqdddITw5jBHF7dc-aAGgU39V0IRv0ZQPKF7iqO7Co8Is8Yg6jmFQLCqJA=s1080" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjujC1Rton9D4CCwHrYr2CaH_0MYwrxeHn9OyQVsEOAAEcChlNWgV-04_hZ0K7gOm8eUa5lGw8Jtiey9V1_IY86SdNmog1XSTakSfcQMeiWkxkomp24VMYt853XordsAXLBiqdddITw5jBHF7dc-aAGgU39V0IRv0ZQPKF7iqO7Co8Is8Yg6jmFQLCqJA=s320" width="320" /></a></div><p><br /></p><p><span style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;">Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Haftanın konusu sevgili Kaplan Diary'den.</span><br style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;" /><br style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;" /><b style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;">"Ne için yaşıyoruz? Size göre bizi diğer canlılardan ayıran en temel özellik nedir? Eğer dünyaya gelişinizin bir hikmeti varsa, sizden beklenenleri ne ölçüde yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz?"</b></p><p><b style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;"><br /></b></p><p><b style="background-color: white; color: #444444; font-family: times;"><br /></b></p><p>"Niye varız?"dedim. </p><p>Biz kimiz, neden biz ve bizi bu kadar önemli kılan ne? </p><p>Niye var olduk buna niye gerek vardı? </p><p>Bu çöllere düşmeye aç susuz sürünmeye ne gerek vardı? </p><p>Çöl herkes için çöl değildi. Kimine yeşil bir vadi, kimine okyanus var edilmişti. Bunu dönüştüren yoksa biz miydik? Belki isteyene çöl, isteyene okyanus, ne isterse o var edildi. </p><p>Mecnunlar ve Leylalar var edildi sonra. Seraplara dönüştüler, yaklaşınca uzaklaştılar. Kalbini verdikçe, elinde o değersiz duyguların kaldı. Bekledin bir deniz kıyısında, bir pencere önünde geleceği günü. Gelmedi. O seraptı çünkü. Seraplar gerçeğin soluk bir hayali değil miydi? </p><p>Her güzel gözde, her güzel sözde, her güzel davranıştaydı. </p><p>Kalpten kalbe dolaşıyoruz bulabilmek için. Bazen bir kırıntı bizi yakalıyor, onun peşinde onlarca kilometre, onlarca yıl gidiyoruz. Yakalamak için soluksuz koşuyor, ulaşmak için her şeyi yapıyoruz. Acılar içinde yara bere içinde kalıyoruz. Göz yaşlarımızda boğuluyoruz zaman zaman. Sonunda elimizde koca bir hiç kalıyor. Yavaş yavaş soluyor, sönüyoruz. Tekrar tekrar dönüyoruz. Bu döngü bitmiyor. </p><p>Şimdi sonsuzluğu düşünüyorum. Sonsuzluk, sonsuz yaratmayı, sonsuz var etmeyi istiyor olabilir mi? Bekliyor yarattıklarını zamansızlığında sabırla. Sonsuz bir sabırla ve sevgiyle var ettiklerini, sonsuz bir aşkla dönüşlerini...</p><p>Sonsuz aşkı, sonlu varlıklar ne bilsin? </p><p>Hangi kap bu kadar geniş olabilir? </p><p>Belki de kimsede böyle bir kap yoktur. </p><p>O, içinde bir yerde bir nokta, açılan bir kapıydı. O kapıya herkesi çağırmış, ancak arayanlar bulmuş, cesaretle yolda yürüyenlere açılmıştı. </p><p>Açık kapıdan girdi içeri. Korkularını geride bırakmış büyük bir heyecan ve iştiyakla yolları aşmış, kapıyı bulmuş ve girmişti. Gördükleri daha önce hayal bile edemediği kadar olağanüstü ve muhteşemdi. Şimdi her şey yerli yerine oturmuş, tüm sorularına da cevap bulmuştu üstelik. Demek bunun içindi. Bu var edilişler ve bu dönüşümler, değişimler... </p><p>Hepsinin mantıklı fakat akıl üstü bir sebebi olduğunu gördü, anladı. </p><p>Bizden istediği koşulsuz sevgi, iyilik. Merhamet sahibi insanlar olup, başkalarına bunu yansıtmamız. O'nun ahlâkıyla ahlâklanmak. Onun gibi sevmek ve merhametli olmak. Koşulsuz iyilik yapmak. Bunlar böyle konuşulduğunda çok basit gibiler lakin, beşerin öyle bir tarafı var ki içinde bir canavar var. İşte o canavara rağmen onu aşıp yükseldiğimizde işte var oluşumuzun anlamı da tamam oluyor.</p><p>Bir parçamız hep arıyor. O'nu bulmak için yaşıyoruz. </p><p>Bizi diğer canlılardan ayıran özellikse idrak. Bu soruları sorabiliyor olmak. </p><p><br /></p><p>Not: Bu konu baya bi derin. Üzerine yüzlerce cümle kurulabilir birbirine benzemeyen. Bugün açığa çıkan bu cümleler oldu. İnsanlar var olduklarından bu yana, hep bu sorulara cevap arıyor. </p><p> Biz kımiz? Neden var edildik? </p>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-4181065561438298812022-02-16T13:19:00.001+03:002022-02-16T13:19:53.247+03:00KENDIN İÇİN YAŞA Öldüğünde mezarının başında elli kişi etmeyecek insanlar için yaşamak kadar akılsızca bir şey yok. Başkaları ne der diye yıllarca olduğundan farklı görünmeye çalışan, yalandan ibaret olan hayatını sosyal medyada sergileyen, üç beş akrabanın yaptığı yorumlara takan insanların ise mutlu olması imkânsız gibi.<br />
<br />
'Biliyorsun takip edenler var. Kocamla aramızın bozuk olduğunu bilseler dillerine dolarlar. Fotoğraflarda mutlu çıkmalıyız ki sonra arkamızdan dedikodumuzu yapmasınlar."deyince <div>"Yok artık" dedim. Bu kadar da takma ya sen ünlü müsün? Kıytırık sayıdaki akrabalarının yapacağı yorumlara göre mi hayatını sürdüreceksin? Olmadığın gibi görünmeye çalışmak seni yormuyor mu? Biraz daha ilgi çekebilmek için kurduğun rakı sofrasında yaptığın göstermelik eğlence, daha sonra seni nasıl iğrendirmiyor?<br />
<br />
Küçücük dünyalarında yaşayan, yaptıkları tek sosyal faaliyetleri dedikodu olan, bir kitap okumamış, doğduğu topraklardan birkaç kilometreden fazla uzaklaşamamış, araştırmamış, gözlemlememiş, "Filancaların kızı da bak bak.." haricinde bir analiz yapamamış ve bundan son derece aciz insanların senin hakkındaki fikirlerine odaklanmak yerine gerçek bir mutluluğa odaklansan, kendin, eşin ve çocukların için bulacağın daha faydalı, eğlenceli ve yaratıcı fikirlerin peşinde koşsan, belki gerçekten de mutlu olabilirdin.<br />
<br />
Olduğu gibi davranan insanlara hayranım ben. Samimi ve gerçek insanları kolluyorum. Sahteliğe tahammülüm yok. Dedikleri ile yaptıkları bir olan ve "El alem ne der" i olabildiğince aşmış insanlar ilgimi çekiyor. Ya da sonunda elde edecekleri ufak da olsa bir menfaat için farklı davranmayan insanlar.<br />
<br />
Önce ailem diyen adam gerçek bir babayiğit mesela. Eşi ve çocuklarının ihtiyaçlarını ön planda tutan adam hayırlı. Yıllarca etrafındaki üç beş arkadaşı için saatlerini ve parasını feda eden, çocuklarına gelince verecek bir şeyi kalmayan biri, hiçbir şekilde saygıyı hak etmiyor. Toplumun "kılıbık", 'hanım köylü' yakıştırmaları bile elalem kavramının ifade ettiği, toplumun 'beni dinle, bana uy, benim için yaşa" demesinin bir başka şekli değil mi?<br />
<br />
Hiç kimse mükemmel değil. Mükemmel görünmeye çalışan ve karşısındakilerden de mükemmellik bekleyenler de dünyanın en kibirli insanları. Kibirliler de hayatı çekilmez kılanlardan. <br /><br /> İnsanlara baktığımda bazen eksik bazen zayıf fakat son derece gerçek halleri benim dikkatimi çekiyor. Uzun uzun düşünüp gülümsüyorum. Şefkat hissi tüm kalbimi kaplıyor.<div><br />
İnsanların eksik, kusurlu fakat doğal hallerini seviyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div></div>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-59078838187822846262021-09-08T16:15:00.015+03:002021-09-12T13:45:10.364+03:00AĞAÇ EV SOHBETLERİ<p><br /></p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjR5qAcSHiu8nU6rU6K-mt7i93PnJ_Nr-qCf5PbenkT9mhc83f3lqT3CVnIi8P0VneVFQ9jJxJneafrrkV_5CzsQMA0Zaq9yS-0zFjlokNaOqSwJlV58zfRfAp7Jwuu88_J1qTT_9Zn165/s320/A%25C4%259Fa%25C3%25A7+Ev+Resmi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="320" data-original-width="256" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjR5qAcSHiu8nU6rU6K-mt7i93PnJ_Nr-qCf5PbenkT9mhc83f3lqT3CVnIi8P0VneVFQ9jJxJneafrrkV_5CzsQMA0Zaq9yS-0zFjlokNaOqSwJlV58zfRfAp7Jwuu88_J1qTT_9Zn165/s0/A%25C4%259Fa%25C3%25A7+Ev+Resmi.jpg" width="256" /></a></div><br /><p><br /></p><p>ÖĞRETMEN OLMAK</p><p> Yıllar ne çabuk geçiyor kuzum. Şimdi aynalara baktığımda tanıyamadığım bir yüz görüyorum, bana yabancı. Dilimde bir şiir...</p><br /><i>ZİLLER ÇALACACAK<br /><br />Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.<br />Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,<br />Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;<br />Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...<br />Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.<br /><br />Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.<br />Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,<br />Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;<br />Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan...<br />Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.<br /><br />Sonra bir gün zil çalacak yine,<br />Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak...<br />Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...<br />Tâ içimden birisi kalacak oralarda...<br />Ben gideceğim.<br /><br />ZEKİ ÖMER DEFNE</i><p><br /></p><p> Hatırlıyorum da bir gün bir öğrencim... </p><p> Her gün, birçok öğrencim de aklımdan öyle çıkmıyordu. Bunun için kendimi zorlamıyordum. Aferin desinler diye yapmadım, teşekkür etsinler diye değil. Evlerine gidip ailelerini ziyaret ettiğimde, ihtiyaçları olduğunda yanlarında olduğumda... Hatta vefasız olabileceklerini hep biliyordum. Genç onlar, başka hayalleri, düşünceleri var. Toprağa atılan tohum gibi unuttum yaptıklarımı. Bir ağaç olduklarında, meyve beklemedim. </p><p> Her bir sınav kağıdını özenle okurken, cevaplardaki yanlışları kırmızı kalemle belirtip ya da doğrusunu yanına üşenmeden yazdıktan sonra, bazen dikkat etmeleri gerekenlere dikkat çektiğimde bile, karşılığında bir şey beklemedim. Sınav kağıtlarını dağıttım ardından, kontrol etmelerine izin verdim. Kendilerince hata bulduklarında, itiraz ettiklerinde, cezalandırmadım, tebrik ettim ki, gelecek hayatlarında kendilerine haksızlık edildiğinde ya da haksızlığa uğrandığını düşündükleri zaman, kimseden korkmadan medenice haklarını arasınlar. Onları büyük bir sabırla ve şefkatle dinledim her zaman. İstedim ki dinlemeyi bilsinler. Saygı gösterdim ki, kendilerine ve başkalarına gereken saygıyı göstersinler. </p><p> Nasihat etmekten çok, doğrusunu yaşamayı seçtim. Konuşmaktan çok yaşayan bir insan olmaları için çalıştım. İyi bir insan olmanın her şeyden daha önemli olduğunu anlattım onlara, anlayışlı oldum ki onlar da öyle olsunlar. Görevimi en iyi şekilde tamamlamaya çalıştım her gün. . Yalan söylemedim, söylemesinler istedim. Bazen benimle dalga geçerlerdi, ben de kendimle dalga geçerdim, gülerdik. Rahatça kendilerini ifade etsinler, onlar da duydukları sözlere alınganlık etmesinler diye düşündüm. Herkesin kusuru var, bilmediği birçok şey ve dışındaki her varlık kendi kadar değerli, bunu bilsinler istedim. </p><p> Dünyada kapladığımız yer kadarız demek istedim. Ayrım yapmadım, adaletli davrandım ki onlar da ileride adaleti elden bırakmasınlar. Taraftarlığın futbol için bile olsa, ne kadar tehlikeli olduğuna dikkat çektim ki fanatizmin hiçbir çeşidine pirim vermesinler. Taraftarın gözü kördür, kulağı sağır, beyni yanlışa açıktır. Acımasızdır, empati yoksunudur. Bizden olan vardır onun için, diğerleri yoktur. Diğerleri ölmese bile, ölü gibi olsun istenir. Taraftarla, doğruyu bulma amaçlı tartışmak mümkün değildir. Kendi doğruları vardır, ufku dardır, farklı açılardan bakamaz olaylara. Onun için tek bir açı vardır. Nefretten ve kinden beslenir ki bu, tüm insanlık için tehlikelidir.</p><p> Kısacası ben iyi ve örnek bir insan modeli olmaya çalıştım onlara. Bilgi elbet verilir, istendiğinde her şekilde zaten öğrenilir. </p><p> Şimdi geçmişe ve o güzel yıllara hayalimde döndüğümde içimde buruk bir hüzün, büyük bir huzur var. Öğrencilerim benim en büyük zenginliğim. Hayatım için yapmış olduğum en doğru yatırım. Onlarla gurur duyuyorum.</p><p> O bunları bana anlattığında biraz hüzünle dinledim. Şimdi ben de kendim için bir şeyler yapmalıydım. Öyle bir şey olmalı ki bu, onun yaşadığı mutluluğu bana da tattıracak, küçük fakat anlamlı bir şey olsun. Benim öğretmenlik konusunda ümidim kalmadı artık. Atama yapılsın diye yıllardır bekliyorum fakat hiçbir şey değişmiyor. Hiç değilse bu hikayeyi sonsuzluğa bırakayım. Siz de benimle birlikte bu hikayeye ortak olun.</p><p><br /></p><p><b>Not: Ağaç Ev Sohbetlerinin bu ayki konusu öğretmenlik olduğu için bir öğretmenin gözünden böyle bir hikaye çıktı ortaya.</b> </p><p>Sevgili Momentos Hikayemi Spotify'da o güzel yorumuyla seslendirmiş onu da buraya bırakmak istedim. Kendisine çok teşekkür ediyorum.</p><p><a href="https://open.spotify.com/episode/4FHAVxSnGClNR2dOjNovcF?si=8d58a3e50a8c4f07">https://open.spotify.com/episode/4FHAVxSnGClNR2dOjNovcF?si=8d58a3e50a8c4f07</a><br /></p><p> </p><br />deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com32tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-52056998685363075042021-08-18T12:01:00.003+03:002021-09-06T22:52:14.697+03:00GÜZEL BİR GÜN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2sbLwqqv_HIz4bq0g9Opr9nDyIoAgCZ1hmh9V0VEnoV-IJYgI0JOfYtrnb4L_tUgDEnxKzvy8RTulwn3YJAd9S23Xc7WQapt351vY-9dti72ZBOT6Wr4Z7snuF6mN4820fx_Wi52h5tZG/s263/indir.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="191" data-original-width="263" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2sbLwqqv_HIz4bq0g9Opr9nDyIoAgCZ1hmh9V0VEnoV-IJYgI0JOfYtrnb4L_tUgDEnxKzvy8RTulwn3YJAd9S23Xc7WQapt351vY-9dti72ZBOT6Wr4Z7snuF6mN4820fx_Wi52h5tZG/s0/indir.jpg" width="263" /></a></div><p> Elimdeki tırmık süpürgeyle yerleri süpürüyorum her gün. Belediye bize yer paylaştırdı. Benim alanım valilikten başlıyor, otobüs son duraklarında bitiyor. Süpürgeme takılan kağıtları, eğilip çekip kurtarıyorum tırmık süpürgenin tellerinden. Kurtardığım kâr diyorum. Teller o kağıtların tam karnından delip geçiyor ya, can çekişmesinler diye yapıyorum bunu. Bir sağa bir sola dönüyorum, hızlı hızlı yürüyorum. Güneşten kavruldu tenim kapkara oldum. Geçerken kuaför ablayı selamlıyorum. Emekliliğime az kaldı emekli olunca memlekete dönücem. Ne güzeldi çocukluğum, buralara gelmezden önce. Kırlarda koyun güderdik çoban köpeğimle. Kuzum vardı, kesme şeker verirdim. Kırlarda koşardık, beni hep geçerdi, zıplaya zıplaya önümde koşardı öyle severdim ki onu. Bir baktım kesmişler. Etinden de yedim. İnsan arkadaşını yer mi?</p><p> Sonra bir gün babam annem topladı taşınabilir eşyaları, büyük şehre göçtük. akrabaların yakınında bir gecekonduya yerleştik. Kirası ucuzdu iki göz odaydı. Mutfağa benzemez köşede, yemekleri yapardı annem, üstüm başım yağ kokardı. Okulda yanıma kimse yaklaşmazdı, ben anlamazdım, kokuya alışan burnum konuşmazdı benimle. Bir gün öğretmenim yanıma çağırıp, temiz kokmanın güzelliğinden bahsetti "Parfüm" dedi. Nedir o bilmem ki ben. Çantasını açtı içinden bir şişe çıkarıp ellerime sıktı. Öyle güzel kokuyordu ki burnum ilk defa güzel güzel konuşmuştu benimle. Bütün gün ellerimi yıkamadım. Eve gittiğimde anneme ellerimi koklattım. "Anne bak! Öğretmenim sıktı çok güzel, biz de alalım" dedim. Annem "Paramız yok kızım" dedi. "Anne öğretmenim söylemedi ama ben pis kokuyormuşum burnum söyledi. Neden pis kokuyorum sence? Annem: "Fakirlik kızım" dedi. O zaman anladım ki fakirlere bu yüzden yaklaşmıyorlar. Gizem'i herkes seviyor, çocukların hepsi etrafında pervane. Demek o fakir değil, güzel kokuyor.</p><p> Belediye, temizlik işçisi arıyor dediklerinde, babam belediyede çalışan akrabalarımıza benim kızı da yazın demiş. Böylece başladı temizlik maceram" dedi, kuaförde saçı yapılırken.</p><p> Kuaförün hikayesi de bir başkaydı. "Bir çocukken fakirlik konusunda hiç bilgim yoktu. Çok zengin değilsek de hiç fakir olmamıştık. Babam yurt dışına gider her çeşit kalem defter içecek takı toka ne bulursa artık eve getirirdi. Bir gün saat istedim siyah olacak ve içinde hiçbir şey olmayacak. Babam nerden bulduysa buldu getirdi. Simsiyah, içinde hiç rakam yoktu. Bursa'ya gittiğinde de envai çeşit kolonya getirmişti. Ben de kolonyadan hiç haz etmem. Midem otobüslerde alt üst olduğunda, kolonya dökerlerdi. Oradan kalma kolonyanın sevimsizliği. </p><p> Babamın getirdiği kolonyalardan biri vanilyalıydı. Vanilyalı kolonyayı düşürüp kırdım. O kokuyu hiç unutmam yer gök kolonya ve vanilya. O koku haftalarca, aylarca çıkmadı evden. O günden beridir vanilyadan da uzak dururum. Keklere kurabiyelere asla atmam. Vanilyalı her yiyecekten adeta kaçarım. </p><p> Liseyi okumadım, birinin yanında kuaförlüğe başladım. Meslek öğrenmek zor tabii. O zamanlar çırak olarak başlanıyordu meslek öğrenmek istendiğinde. Benim kuaförlük serüvenim de öyle başladı. Saçları süpürmekle başlıyorsun önce, sonra fön çekmeye başladım. Kıvırma, boyama, kesim derken en ince ayrıntısına kadar öğrendim mesleği. Mesleğimle büyüdüm adeta. Bir sevgilim vardı o zamanlar. Evlenecektik. Çok seviyordum. Sonra bir gün hastalandım. Beynimde iyi huylu bir ur oluşmuş. İlaçlar tedaviler, birini yaparken biri bozuluyordu adeta. Zamanla hastalıklı bir insana döndüm. Sevgilim hastalığımı bahane edip ayrılmadan önce işten çıkmıştım. Birkaç hafta sonra da nişanlanıp, arkasından en yakın zamanda evlenecektik. Bir gün eve geldi ve benden ayrılmak istediğini söyledi. Hastalığım onu korkutuyormuş. Korkulmayacak gibi değildi belki, önce fiziksel olarak başlayan rahatsızlıklarım, bir süre sonra psikolojimi de bozmuştu. Evden çıkıp geri dönmüyordum. Etrafımda kimsenin görmediği insanları görüyor, peşlerinden gidiyordum. Artık beni nerede kim bulursa, eve götürüyordu. Annem her seferinde ağlayarak fakat gözyaşlarını saklayarak bana sarılıyordu. Geldiğime seviniyordu zavallı. </p><p> Tamam dedim. Sen nasıl istersen öyle olsun ayrılmak istiyorsan ayrılalım. Sonuçta akıl hastası biriyle olmak istemiyorsun. İstemiyorsun sen beni gerçekten. Gerçekten sevmiyorsun. Sevsen, ne olursa olsun bırakmazdın. Gitti ve bir daha görüşmedik. Sonradan evlendiğini duydum. Kadına hep benden bahsediyormuş. Neyse, ben bir dükkan açtım kendime çok borçlandım. Fakat zamanla müşterilerim arttı dükkanı daha da güzelleştirdim. Borçlarımı ödedim. Kendi ayaklarım üstünde durmaya başladım. Bir gün komşular, eski sevgilimin karısından ayrıldığını söylediler. Sevgilim benimle görüşmek için araya çok kişi koydu. Bir daha onunla hiç görüşmedim. Şimdi sevdiğim biri var yakında evlenicez." </p><p> "Belki de o seni bırakmasaydı sen böyle kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olamazdın." dedim. Hastalığın ne durumda diye sormadım. Çünkü daha önce bana bunu anlatmıştı. Çok iyi bir doktorla tanışmış Soli Bey. Bu hastalığın, tamamen geçici olduğunu söylemiş diğer doktorların aksine. Rahat bırakın kızı demiş ailesine. Onlar da rahat bırakmışlar. Zamanla düzelmiş. Şu an hiçbir hayal görmüyormuş. Gayet akıllı sağlıklı bir kadın. Şaşılacak şey.</p><p> Sabahları yerleri süpüren kadın geçti yine buradan. Kuaförle selamlaştı. Kuaför: "Gel bakayım, bugün seni güzelleştirelim" diye seslendi. "Sahi mi abla" diye cevap verdi o da. Bir çocuk gibi tırmık süpürgeyi bir kenara atıp. dükkana girdi. Ben de onları izledim. Saçlarını önce yıkadı kuaför, sonra fön çekti, güzel de bir makyaj yaptı ona. Ben de çantamdan parfümü çıkarıp üzerine sıktım. Bana anlattığı hikayesini yazdım. Hepimiz çok mutlu olduk.</p><p> Bugün de böyle güzel bir gün oldu işte.</p><p><br /></p><p><br /></p>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com29tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-62204472587361662012021-07-05T12:33:00.002+03:002021-07-05T12:37:22.422+03:00ÇÖPLERİN KRALİÇESİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwTtQR7TdHkDCE6Z_w1gGxpgHL8Af1wgWC1I4R95s6MjfCHT0FrWr7oKPNivM6Ny2NgBxie9_8ysapx6C-Na6_rHQcwv4AS_Z0VSouleWRtfDBZzG7nMM4Veb-YefsxTw594XQvm09rEly/s516/%25C3%25A7%25C3%25B6plerin+krali%25C3%25A7esi+2.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="516" data-original-width="494" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwTtQR7TdHkDCE6Z_w1gGxpgHL8Af1wgWC1I4R95s6MjfCHT0FrWr7oKPNivM6Ny2NgBxie9_8ysapx6C-Na6_rHQcwv4AS_Z0VSouleWRtfDBZzG7nMM4Veb-YefsxTw594XQvm09rEly/s320/%25C3%25A7%25C3%25B6plerin+krali%25C3%25A7esi+2.jpg" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p> <span style="font-family: arial;">Sinekler üşüşüyor üzerime. Gri çöp bidonları ekmek kokuyor. Demir bi çubukla eşeliyorum çöpleri. Yemek artıkları bazen ellerime bulaşıyor, yapış yapış oluyor ellerim. Üzerime siliyorum, sinekler tekrar saldırıyor. Geceleri çıkıyorum sokaklara, karanlık içinde kayboluyorum. Etrafta kimse kalmayınca sokaklar, çöplere ve bana kalıyor.</span></p><span style="font-family: arial;"> Ekmeğimi çöpten çıkarıyorum ben. Kibarca, "Geri dönüşüm" diyorlar. Petler (plastik renksiz her türlü şişe) çok değerli. Hani suyu içtikten sonra oraya buraya bırakıyorsunuz ya, onlar bizim altınımız. Altın bulduk mu seviniyoruz. Naylon ve plastik de değerli. Yanlışlıkla bakır buldum mu değmeyin o zaman keyfime o da elmas gibi bi şey. Hurda niyetine atılan metal cihazların hepsini parçalayıp un ufak ediyoruz. Kablosu ayrı, demiri ayrı, plastiği ayrı. Bir de teneke kutular. Yollarda akşamları içilen biraların kutuları. Kola kutuları onlar da çok değerli. </span><div><span style="font-family: arial;"><br /> Yorgunluktan ayağım takılıyor düşüyorum. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Açım...</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /> Kendime geldiğimde çubuğuma tutunarak kalkıyorum. Çubuğumdan başka yardıma koşan da yok. Kaldırıma oturup biraz daha toparlanınca işime tekrar geri dönüyorum. Alnımı kaldırıma vurmuşum, morluk günlerce geçmiyor.</span></div><div><span style="font-family: arial;"> <br /> Bazen, atılmış kuru ama bozulmamış pizza bulursam o gün bayram yapıyorum. Hele bi de dibinde biraz kalmış, kola şişesi denk gelirse şansıma. Kimi bayat ekmek, küflü peynir atıyor. Kenarlarını temizleyip biraz yıkayabilirsem, onu da yiyorum. Pazar toplanırken gidiyorum. Yere atılan ne varsa yenilebilir, topluyorum. Ezilmiş domatesleri rendeliyorum, biraz biber olursa, kırık yumurtalardan bi güzel menemen yapıyorum. Geçen gittiğimde bezelye atmışlardı. Çürümüş yaprakların içinde temiz kalan bezelyelerden yemek yaptım. Erimiş kayısılardan da püre. Şeker koymadım tabii zararlı ya (!) Tatlı niyetine yiyorum birkaç kaşık.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /> Şimdilerde terk edilmiş ev bulmak da zor. Boşluk gördüler mi dikiyorlar apartmanı. Başımı sokacak bi yer buldum. Eşyalarımın hepsini de çöpten topladım. Öyle güzel oldu ki bakmaya doyamıyorum. Geçmişimi bilmiyorum, nasıldım, ne yapıyordum, kimdim ben bu derde düşmeden önce. En son hatırladığım kapından kovmuştun beni. Uzun süre bekledim içeri girmeyi. Orada öylece, yağmurda çamurda, güneşin altında günlerce...</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Kapı ya da cam her açıldığında umutlandım. Acaba bugün bana bakacak mı diye. Bakmadın, yüzünü bir kez olsun çevirip, bakmadın. Hızlı adımlarla çıktın evden, kalabalıklarla girdin içeri. Kahkahaları duydum pencerenden, eğleniyordun belliydi. </span><span style="font-family: arial;">Sessizce gittim oradan, nereye gittiğimi bilmeden. Sonra ara sıra geldim, uzaktan izledim. Parfüm kokuları sızıyordu dışarı. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Yeni bi hayat kurmak istedim gücüm yoktu. İş aradım bulamadım. Kapılar yüzüme kapandıkça kapandı. Bu işi yapmaya başladım sonra. Bi ablanın deposunda kaldım bi süre. Tuvalette klozet kırıktı, yar</span><span style="font-family: arial;">ısı</span><span style="font-family: arial;"> dışarı akıyordu çişin. Çöpten bi klozet bulamaz mıydık acaba? Ablaya yardım ediyorum gündüzleri. Kağıtları, plastikleri, naylonları, petleri ayırıp konteynırlara yüklüyorum. Demirlerin arasında oradan oraya koşturuyorum. Demir yığınlarının altında kaldım bir gün. Kaburgalarım ezildi, kırıldı zannettim, ağrısı aylarca geçmedi. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Bazı günler atılmış kitapları okuyorum. Kafka en çok sevdiğim. Hani bir gün böçek olarak uyanıyor ya Gregor benim gibi. Gregor tatlım, senin kıymetin hiç bilinmedi. Oysa sen bir kelebek olmalıydın değil mi? Tolstoy okuyorum "İnsan ne ile yaşar?" diyorum. Uzun uzun düşünüyorum bunu. İnsan umutla yaşar Tolstoy amca. Umut olmayınca ne kalır geri. Sizler de olmasanız kim anlar beni. Anton okuyorum sonra. O kadar mı seviyordun o kadını, hep bir yerlerde bırakmak zorunda kaldığın. Hikayelerinde mutlaka bir yerde o vardı. Peki ya Genç Werter neden acılar içinde kaldı? Ölmek bu kadar güzel miydi? Ah Genç Werter, boş umutlara bel bağladın. Bence buna sebep, senin hassas ruhundu. Sen güzeldin, güzel sevdin. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Deponun bir odasında ben kalıyorum şimdi. Klozet buldum taktım. Mutfağımın penceresine fırfırlı tüller yaptım yine hepsi çöpten. Atılmış bir koltuk bir de çekyat buldum. Üzerine yine çöpten bulduğum çiçekli örtüleri diktim. Bir ayna buldum birazı kararmış, onu duvara astım. Altına bir sehpa koydum. Üzerinde çöpte bulduğum rujlar, farlar, kalemler var. İçimden gelince makyaj yapıyorum. Dibinde biraz kalan parfümleri atıyorlar sokağa. İyi ki atıyorlar kimi çok pahalı marka. Onlardan da sürdüm mü mis gibi kokuyorum. Güzelim hala çok güzel. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Bir gün çöpte bir taç buldum. O gece saçlarımı kağıtlara sardım. Sabah bukle bukle olmuşlardı. Başıma tacımı taktım, bütün gün öyle gezdim. Kraliçe gibi hissettim kendimi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"> Artık para da umurumda değil. Çöpte her şey var. Dünyanın en zengini benim.</span></div><div><span style="font-family: arial;">
<br /></span><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br />deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-55381548591336461812020-12-14T23:11:00.007+03:002022-02-24T00:39:48.605+03:00UZAK DURMAYA SEBEP <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmeE-8JoH53nJX6-mW_RBCrhq1e-3FG-mDzddwDNYQJS6qJWuIidjJUYnemvMhQq3KDeC4R6x0ifkxsS_mm08miTwvFPlY8vZN11TMgPMRAMuw8Ino8cjn9AQCJyHUO5s6U3bkmH2jNrL1/s900/s-5d0213c42ccb67c3531c8fcd868f6d17a2177566.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="562" data-original-width="900" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmeE-8JoH53nJX6-mW_RBCrhq1e-3FG-mDzddwDNYQJS6qJWuIidjJUYnemvMhQq3KDeC4R6x0ifkxsS_mm08miTwvFPlY8vZN11TMgPMRAMuw8Ino8cjn9AQCJyHUO5s6U3bkmH2jNrL1/s320/s-5d0213c42ccb67c3531c8fcd868f6d17a2177566.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><br />Onu uzaktan ilk gördüğünde biliyordu.<br />
<br />
Tam da yanına gitmek üzereydi neredeyse elini uzattığında omuzuna dokunacaktı.<br />
<br />
Birinde evlenmişlerdi. Çok hastaydı ölümüne yakın bir deri bir kemik kalmış, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.<br />
<br />
Birinde okul arkadaşıydılar. Sokak kavgasında vuruluyordu.<br />
<br />
Birinde aynı yerde çalışıyorlardı. Asansör düşüyordu ölüyordu.<br />
<br />
Birinde aynı mahallede oturuyorlardı. Trafik kazasında ölüyordu.<br />
<br />
Birinde ve diğer bütün birlikteliklerinde öldüğünü görmüştü. Defalarca aynı acıyı onlarca kez yaşamıştı. Ellerinde öylece ölüp gidiyordu. Bunu engellemesi imkansız görünüyordu. Her seferinde haykırarak çığlık atarak ağlıyordu.<br />
<br />
Durdu ve yolunu değiştirdi. <br />
<br />
Böylesi daha iyi oldu dedi. Önemli olan onun varlığı. Var olsun uzakta olsun elbet mutlu olur. Bir gün birini bulur evlenir. Bir kızı olur gözleri sevgiyle bakan. Sonra yazdığı kitaba döndü. Büyük evinin denize bakan balkonlu mutfağında kahvesini içerken gülümsedi.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com20tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-49309058093878653132020-08-15T21:21:00.008+03:002021-09-16T21:57:00.802+03:00MAHKUM<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPycC-ipVvgJtn8vZP-wfqSiPYEhaTaUbCgtS-Af0joXgW4e8Nz4q6dVODmYUv7snkQTlqIfFqFCyf5-ERaLTY6AAb7dnCa-MISZcGaUpC6zHlJENgN6ak9ehVbxsvAjYla5iotdRRobgr/s350/images+%25289%2529.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="185" data-original-width="350" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPycC-ipVvgJtn8vZP-wfqSiPYEhaTaUbCgtS-Af0joXgW4e8Nz4q6dVODmYUv7snkQTlqIfFqFCyf5-ERaLTY6AAb7dnCa-MISZcGaUpC6zHlJENgN6ak9ehVbxsvAjYla5iotdRRobgr/s0/images+%25289%2529.jpeg" /></a></div><p></p><p><br /></p><p> 30 yıllık kürek mahkumluğu. 30 yıllık zindan. Hücrede güneş görmeden, bileklerimden zincirli geçen 30 yıl. Küçük pencereden, demirlerin arasında görebildiğim mavi gökyüzünün altında, gün ışığının aydınlattığı kırlarda dolaştığını hayal ettiğim insanlar, benim burada çektiklerimden habersiz olacaklar. Duvarlara tırnaklarımla kazıdığım çizgiler benim ne yaşadığımı gördüler. </p><p> Çizgiler... </p><p> Her biri birbirine benzemez eğrelti duruşlarıyla seyrettiler gözyaşlarımı. Avuçlarım kan doldu. Çizdikçe yaşadığıma inancım arttı. Çizdikçe var oldum.</p> Arada bir demir kapının altındaki küçük kapaktan atılan yiyecekler, üstüne tükürülmüş kuru ekmekler ve farelerin kemirdiğı parçalar... <div><br /></div><div> Ölmemek için çaba gösteriyorum artık. Kapıdan çıkarken zincirlerimi sürüyorum yerlerde. Saçım başım dağılmış. Ellerim nasır tutmuş, ayak bileklerim morarmış. Ayak tabanlarım cayır cayır yanıyor, ağrıdan uyuyamıyorum bazı gecelerde. <br />
<br /> Kürekler...</div><div><br /> Yüklendikçe ağırlaşan, ağırlaştıkça yüklendiğim kürekler. Onların ne olduğunu bir ben biliyorum. Onlarla yaşanmaz fakat onlarsız bi hayatım da yok benim. Varlıklarına katlanmak zor. Kürekleri çekerken, akan damlalar denize karışıyor sessizce. Döndükçe dönüyor kürekler, suya vurdukça çıkan sesler beynimi dağıtıyor. Küçük aralıktan sızan ışığın güneş olduğunu biliyorum. Güneş beni bilmiyor. Hep ilk defa görmüşcesine bakıyorum. Bana hiç uğramıyor. Onun benden haberi yok. Kendi yalnızlığım ve çektiğim kürekler dışında kimse de yok. Burası karanlık. </div><div><br /></div><div> Hayal meyal seçebildiğim insanlar, onlar da mahkum. Ne ben onların çektiklerini hissediyorum ne onlar benimkini. Herkes kendi dünyasında ve kendi kürekleriyle yaşamaya çalışıyor.<br />
<br /> Sevdiğim unutmuş mudur? En son hangi halimle hatırlıyor?<br />
<br /> Gardiyanlar insafsız,. İğrenç bakışları hep üzerimde geziniyor. Bir yanlış gördüler mi kırbaçları sırtımda şaklıyor. Kırbaçların rengi tıpkı yüzleri gibi simsiyah. Gözleri kısık ve kırmızı. Hepsi birer uşak. Efendilerinin hizmetine girmişler, efendilerine dönüşüyorlar kırbaçları şakladığında. Efendilerinin kahkahasını dinliyorum. O, korkunç yeri göğü inleten kahkahası, ben kalbime döndüğümde yaşlı zayıf bir kadının, kısık kısık gülmesine dönüşüyor. "Kih kih kih kih." Gül şimdi gülebildiğin kadar. Ben de o günü bekliyorum ki senin aşağılandığın, hizmetine girenleri terk ettiğin o günü. Hepsinin yaptıklarına pişman olduğu o günü. Yüzüne tükürdüğüm o günü bekliyorum.<br />
<br /> Seyirciler var bir de kürek mahkumlarını izlemeye gelen. Yüzleri pudralı, dudakları kırmızı, saçları lüle lüle kadınlar. Soluk benizlerinde maske gibi envai çeşit boyalar. Bizimle ilgilenmiyorlar esasen, görmek istedikleri bizim çektiğimiz çile. Çilelerimizi izlemeye, kikir kikir gülmeye geliyorlar. Çilelerimiz onlar için süslü, nakışlı.<br />
<br /> Uyanamadığım kâbuslardayım hep... Seni görüyorum. Yürüyorsun, arkandan geliyorum. Seni hiçbirinde bulamıyorum. Sen hep uzaklaşıyorsun ben sana ulaşamıyorum. Kum tepeleri üzerinde yalınayak... Ne arıyorsun, nereye gidiyorsun? Belki sen de bulamadın izimi. Ben hep senin peşindeyim sen beni göremiyorsun. Fakat güneş, bedenimden geçip kalbimi yakıyor. Seni bitmeyen seraplarda görüyorum gündüz. Gece yıldızlara körüm.</div><div>
<br /> Kürek mahkumu kadın da olur muymuş diyorum içimden, burada ne arıyorum ben?</div>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-52922318300641494772020-06-09T18:33:00.001+03:002021-09-14T22:07:30.800+03:00ŞEMS VE MEVLANA <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibWQsRnebR-UK1maVOuqnXZjvYMaUkUc9hJs1NNtDcSKSgPhskOCISfYEHMwWOgnCtySR730KFl7pg2Q86uqG3pEIBUhCDhov3uHx1e-SpkPahaQ41KJo59WgLHjW3Zf1COmkx7Z58VdI3/s1600/rain-316579_1280.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="Sems ve Mevlana" border="0" data-original-height="847" data-original-width="1280" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibWQsRnebR-UK1maVOuqnXZjvYMaUkUc9hJs1NNtDcSKSgPhskOCISfYEHMwWOgnCtySR730KFl7pg2Q86uqG3pEIBUhCDhov3uHx1e-SpkPahaQ41KJo59WgLHjW3Zf1COmkx7Z58VdI3/s320/rain-316579_1280.jpg" title="ŞEMS VE MEVLANA" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<br />
Deniz sonsuzluğu, damla da yokluğa ermek isteyen insanı temsil ediyor. İnsan hakikate ulaşınca ondan başkasının olmadığını anlar. Kendisinin de bu denizde bir parça olduğunu hayretle görür. Hatta parça bile olmadığını farkeder. Zindanda olmamızın tek amacı, o denize atlayacak cesareti elde etmemiz içindir. Biz dünyamızda yaşadığını zanneden tutsaklarken, O bize kurtulma fırsatını vermiş. Fakat bizde cesaret var mı yokmu onu test ediyor. Öyleyse ruhunu O'nun gören her ruhu da O'ndan görür. Peki öyleyse görünen kimdir? Kimi görmektedir. Her göz ile seyreder, her göz ile seyredilir. İmtihan sırrını kavrayanlara bu kolay gelir. Kavrayamayan için dünya bir zindan ve vahşet yeridir.<br />
<br />
Şems Mevlana'yı neden çok sevdi bilir misiniz? O güne kadar onu tam olarak anlayan çıkmamıştı. Mevlana ise Şems'i gördükten sonra Hakk'ı daha önce hiç görmediği şekilde seyreyledi. Bu yüzden de ayrılık acısıyla yandılar.<br />
<br />
Şems çocukken de tuhaf geliyordu insanlara. Göğe baktığında ötesini, yere baktığında içinde sakladıklarını, insanlara baktığında ruhlarını görüyordu. insanlarla kavga etmiyordu aslında. Nefisleriyle tartışıyordu. Samimiyetsizlikten bıkmıştı. Mevlana'da önyargısız bir anlayış, hesapsız bir kalp, sorgusuz sualsiz kabul gördü. Gönül kapısını sonuna kadar açtı. Mevlana gördüğü güzellik karşısında kendinden geçti. Artık ondan sonra geri dönülmez bir sarhoşluk içine düştü.<br />
<br />
Şems Mevlana'ya şöyle dedi.<br />
<br />
<i>Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana </i><div><i> bir şeyler anlatacağım bütün </i><i>kulaklardan gizli, </i><br />
<i> herkesin ortasında konuşacağım;</i><br />
<i> ama senden başka duyan olmayacak…</i><br />
<br />
Neden hiç bir araya gelemediler? Varlık tümüyle imtihan üzerine kuruludur. Kolaylık, zorluk, acı, mutluluk, sevmek ya da sevilmemek, düşmek ve arkasından kalkıp yola devam edebilmek insan için bir döngüdür. Herkesin imtihanı farklıdır. Onlarınki çok ağırdır. Bunu gerçek fedakarlık ve sevgiyi bilmeyen anlamaz.<br />
<br />
Birbirlerinin zarar görmesine katlanamayacakları için bir daha birbirlerini hiç ama hiç görmediler.</div>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-91501173591022393732020-05-18T13:44:00.004+03:002021-09-16T21:37:06.987+03:00ANNANEMİN FOTOĞRAFI<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7UKjOIueIQ1E4oBpCUUPPP0vUOPOpyjSPSJ2roVtfYWl-jms-ZDBnztmuMNTIuZefVRD8nB_YAbKBVG7sRVBG9hTA4FT10NvjO6QQ0kOABi1O8O4PGmWsRGkMMQFKN-5N6RYZn9z0P0wz/s1600/images+%25282%2529.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="350" data-original-width="500" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7UKjOIueIQ1E4oBpCUUPPP0vUOPOpyjSPSJ2roVtfYWl-jms-ZDBnztmuMNTIuZefVRD8nB_YAbKBVG7sRVBG9hTA4FT10NvjO6QQ0kOABi1O8O4PGmWsRGkMMQFKN-5N6RYZn9z0P0wz/s320/images+%25282%2529.jpeg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Uzunca bir süredir kendimle konuşuyorum. Bazen de yazışıyorum. Öteki benin bunları okumadığını biliyorum. Oysa ne çok istedim beni anlamasını. Hiç duymak istemedi, hep reddetti. Belki bi cümleyi, içten yazılmış tek bi cümleyi okumak için azıcık hevesi olsaydı, her şey değişirdi.<br />
<br />
Annanem ben doğmadan önce öldüğü için, çocukluğumda onun yokluğunun acısını çok çektim. Birçok çocuk için bu, öyle kısaca üzerinde durulup, unutulacak bir şey olmasına rağmen neden bilmiyorum benim için bi travma gibiydi. Belki fazla hassas olduğum içindi. Belki de babannemin bana karşı sevgisizliğini, var olsaydı giderecek bir figürdü.<br />
<br />
Dedem benimle ne kadar ilgiliyse babannem de o kadar ilgisizdi. O hep ablamı sever, onu düşünür, benim görmediğim yerde ablamın ceplerini doldururdu. Babannemde bu ayrımcı sevgi sadece torunlarına karşı değildi elbette. En küçük çocuğunu her zaman diğerlerinden daha fazla sever kollardı. Kardeşler arasında o kadar alışılmış bir şeydi ki bu, itiraz edilmezdi. Babam çocukluğunda bulduğu her işte çalışıp evin ihtiyaçlarına katkı verirken, küçük kardeş, hep küçük kaldığı için durumundan memnun, rahat yaşamayı seven bi adam olmuştu. Kendini zorlayacak hiçbir işe atılmamış, kumarda kaybettiği paralar, babannem tarafından bir şekilde ödenmişti. Sadece babam değil tüm kardeşler onun ihtiyaçlarını karşılamak için vardı. At yarışlarına bağımlı, bi adam olup çıkmıştı. Eski ev yıkılıp apartman olduğunda, verilen daireler kardeşlere ortak paylaştırılırken tek daire amcama tahsis edilmişti. Babannemin bu hali son nefesine kadar devam etti. Ölmeden önce dert ettiği tek evladı da oydu.<br />
<div>
Amcam hala hayatta. Bu kez de oğlu, gelini ve dünürleri tarafından korunup kollanmakta, tüm ihtiyaçları yine başkaları tarafından karşılanmakta. Zannediyorum bazı insanlar hayatları boyunca hep şanslılar.</div>
<br />
Annanemden bahsetmeye devam edelim. Annem, onun çok becerikli ve iyi huylu olduğunu anlatırdı her zaman.<br />
Çocuklugumda, annanemin fotoğrafına bakar ağlardım. Öldüğü için kızardım biraz da. Allah istese onu yaşatabilirdi neden yapmamıştı? O yaşasaydı her şey farklı olabilirdi. Annem kafayı temizlikle bozmuş bi kadındı. Sabahtan akşama kadar bitmeyen meşguliyeti yüzünden, ben de hep yalnız başıma bütün gün sokakta oynardım. Ne vardı evde bitmeyen? Bana neden zaman kalmıyordu. Sanki bütün işler oylanması için bi fırsatı ki sıra hiç bana gelmesindi. İstediği bir erkek çocuğa sahip değildi. Onlar bebekten arka arkaya ölmüşlerdi. Elde ben vardım ve yapacak bir şey yoktu. Annanem yanımızda olsaydı ona yardım edebilir, annem de bana kalırdı. Ya da birlikte evcilik oynar sokağa çıkmak zorunda olmazdım. Saçlarımı uzun uzun tarardı belki. Dizine yatıp onun bana anlatacağı hikayeleri dinler hayaller kurardım. O olsaydı beni çok severdi. Annem ağladığında, onun gözyaşlarını silerdi sonra. Ben bir çocuktum fakat her şeyi çok düşünüyor, hafızamda tutuyordum. Düşüncelerimde tekrar tekrar yaşıyordum. Öğrenmeye olan isteğim hiç bitmiyordu. Sırf bu yüzden tehlikeli işlere kalkışıyordum. Uzun aramalar sonucunda hep beklenmedik yerlerden çıkıyordum. Arkadaşlarım pek tekin olmayabiliyordu. Bunların hepsi bir çocuk için çok fazlaydı.<br />
<div>
<br />
<div>
O yoktu. Ben yalnızdım. Bu yalnızlığımı onunla ilgili fakat hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurarak gidermeye çalışıyordum. Avucumda tuttuğum fotoğrafı uzun uzun inceliyordum. Solgun, düşünceli gözleriyle bakıyordu fotoğrafta. Hiçbir şey söylemek istemiyor gibiydi. Yalnız ve çaresizdi.<br />
<br />
Köye gittiğimizde eksikliğini yine hissediyordum. Yağlı, pulbiberli ekmeğimi camdan uzatan o değildi. Tuhaf olan, benden başka kimse onu özlemiyor gibiydi. Ondan bahsedildiğini hiç duymuyordum. Unutmuşlar mıydı?<br />
<div>
Teyzem, konuştuğu zaman kendini dinleten bir kadındır fakat ağzından annaneme dair ufak bi hatıra bile duymadım. Annanem öldüğünde iki yaşındaymış teyzem, o da bi anda öyle kimsesiz kalmış. Teyzemi, dayımın eşi büyütmüş. O yuzden onu anne gibi sever.<br />
<br />
Birkaç yıl önce teyzemin kızı olan kuzenimle konuşuyoruz. Psikiyatriye gittiğini ve ilaç aldığını söylüyor. Yaşama isteğinin olmadığını, hayatta kalabilmek için çok çaba sarfettiğini anlatıyor.<br />
Ben buna çok şaşırıyorum. Oldukça güzel, zeki, ayakları üzerinde durabilen çalışkan bi kız. Bunları konuştuğumuz zaman, onun da iki yaşinda bir kızı var. Depresyonu hakkında uzun uzun konuştuktan sonra bana diyor ki "Biliyor musun psikolojik rahatsızlıkların kökeni aileye dayanıyor. Annanem de intihar etmişti." Ben bunu duyunca şoka giriyorum. "Bunu kim söyledi sana diyorum?" Çünkü o zamana kadar benim ölüm sebebi olarak bildigim, iç hastalığı. Kanser teşhisi konulamadı diye düşündüğumden, annanemin ölümü bende hep bi kanser şüphesini doğuruyor.<br />
<br />
Meğer annanem, dedemin baskılarına ve gelinleriyle yaşadıği sorunlara dayanamıyor zehir içiyor. Hastaneye yetiştirmek üzere traktöre bindiriyorlar fakat yolda ruhunu teslim ediyor. Ben bir kez daha yıkılıyorum. Bu arada, onun fazla iyi bir insan olmanın verdiği zorlukla başa çıkamadığını, herkesi asla memnun edemeyeceğini bir türlü kabullenemediğini, kimseyi kırmak istemediği halde insanların ona hiç acımadığını, bu yükü kaldıramamış olduğu için hayatından vazgeçtiğini filan düşünüyorum. <br />
<br />
Annemden hiçbir zaman duymadığım bu bilgiyi teyzeme soruyorum. Sadece susuyor. Çantasında psikiyatristin ona verdiği ilaçlardan birkaç tanesini alıp içiyor ve başka bi konuya geçiyor. Teyzem bildim bileli bir sorun varsa susmayı tercih eder. Bu onun sorunlarla başa çıkma şeklidir. Problem konuşulmaz hep yokmuş gibi davranılır. Mesela kuzenim daha sonra eşinden ayrıldığında bu konudan hiç bahsetmedi.<br />
<br />
Kuzenim hala ilaçlarını düzenli bir şekilde içiyor. <br />
<br />
Elimdeki fotoğrafa dikkatlice bakıyorum. Öyle doğal ki gözümü ondan alabilmem mümkün değil. Elini tutmak istiyorum, bazen de sarılmak.... Olsa belki beni anlardı diyorum. Güneş yüzüne vurmuş saçları parlıyor. Sakladığı şeyler var biliyorum. Ben hiç psikolağa gitmedim. Psikiyatristin kapısından şöyle bi bakıp geçtim. Bu, benim sağlıklı olduğumun en büyük kanıtıdır. Fakat istediğim zaman delirme hakkım saklıdır.</div>
</div>
</div>
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-67355921232144879972020-04-03T00:44:00.000+03:002020-05-03T17:28:00.389+03:00CORONA VİRÜSÜ DURDURMAK Bu yazıyı şu an gündem olduğu için ya da seo, takip, okunma kaygısıyla değil, dünyanın ve tabii ki ülkemin insanlarının karşıkarşıya bulunduğu felaketi dile getirmek için kaleme alıyorum.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Normal zamanlarda olsak, çalıştığım hedyelik eşya dükkanındaki işlerin yoğunluğundan ve bundan kaynaklı şiddetli ayak ağrılarımdan, aşırı yorgunluktan, kendime bile zaman ayırma imkanım olmadığından, bunları yazamazdım.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Corona dolayısıyla bir süreliğine ücretli izne ayrıldım. Bu, tabii ki yeterince müşteri gelmediğinden, patronumuzun kararıyla oldu. Şimdi tadilat yapılıyor. Beni arayıp gelip gelmeyeceğimi sordular. Aslında çalışmak istemiyorum. İşten atılmak ise şu anda coronadan sonra başıma gelebilecek en büyük felaket olur. Senelik iznimin tamamını kullanma konusunda izin verdiler. Astım hastasıyım. Risk grubundayım. Benim gibi aslında şu ara calışmak istemeyen fakat ne yapacaği konusunda şaşkın, kendini çaresiz ve kimsesiz hisseden milyonlarca insan var. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Birçok kimsenin, bu virüsün ne olduğunu tam olarak kavrayamadığını düşünüyorum. Buna yakınlarım da dahil. Ben bir bilim insanı değilim. Virüsün oluşumu hakkında yeterince bilgi sahibi olduğum söylenemez. Buna rağmen ilk başladığı Çin'den itibaren bu güne gelinceye kadar, dehşetle tüm olan biteni, yaşanan acıları izliyorum. Dünyadaki can kayıplarına baktığımda ülkemin insanlarının yaşayacaklarını birçok insan gibi gercekleşmişçesine hissediyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yüzbinlerce insan ölebilir. Bunu söylemek, insanlarda kaos ya da panik oluşturmak anlamına gelmesin. İyimser tablolarla insanları sakin tutmak ya da virüsü, olduğundan daha basit göstermeye çalışarak herhangi bir insanın atlatabileceği bir şeymiş gibi sunmak, bi hayal dünyası kurmak, bugünü kurtarabilir fakat yarınlarda olabileceklerin önüne geçemez. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Başlarda bazı tv kanallarında hatta çoğunda basite indirgendiği için halkta oluşan yargıyı kırıp ciddiyetini kavratabilmek çok zor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kimleri öldüreceği ile ilgili kesin bi karar veremeyiz. Gençlerin ya da bağışıklığı tam olanların kurtulacağı gibi bir genelleme yapmak, insanları önlem almada ciddiyetsizliğe sürüklüyor. Tv yayinlarında ve yapılan diğer yayınlarda, açıklamalarda buna çok dikkat etmeliyiz. Kaldı ki benim herhangi bi rahatsızlığı olup normal şartlarda yaşayabilecek insanım niye ölsün. "Yaşlı olduğu için kaybediyoruz" dediklerimiz neden ölsün. Onlar birilerinin annesi, babası, kardeşi ya da eşi değil mi? Yüzdelerin arkasında, bir zamanlar yaşamış insanlar yok mu? Tek bir vatandaşımızın dahi canının yanmasına müsaade edebilir miyiz?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İtalya, İspanya ve ABD çok zor durumda. Ne kadar iyi bir sağlık sistemi kursa da hiçbir ülke, aynı anda binlerce hastanın tedavisi gibi bir yükü kaldıramaz. Kaldıramıyor da. Çin, başlangıçta bunu gizleyip yeterli önlemler almadığı için tüm dünyaya yayilmasına sebep oldu ve devlet olarak büyük bir felalete yol açtı. Ancak kendi ülkeleri açısından, daha sonra izolasyon konusunda sert tedbirler aldikları için kontrol altına alabildiler. Aksi takdirde yok edilemez bir virüsten bahsediyoruz<b>. </b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
İnsanlar biraraya geldiği müddetçe bunun önüne geçilmesi imkansız. "Evde kal" deyip ertesi gün işe gitmek konusunda "Sen bilirsin istersen git" demek cok yanlış. Bırakalım her seyi. Hayat tamamen dursun. Üç haftadan bahsediyorlar. Bu kadar bi zaman kimsenin evlerinden çıkmayacakları bir önlem alalım. Artık paranın ya da aç kalmanın da bi önemi yok. Değişik vesilelerle yardımlar yapılıyor bi şekilde ayakta durmaya çalışırız. Ekonomi, itibar, seçilmek, iktidar ya da muhalefet olmak gibi, bizi önlem almaktan alıkoyacak her şeyden vazgeçelim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tedbir almazsak çok insan ölecek. Geriye dönüp bakıldığında alınmayan sorumluluğun, tereddüt edilip verilemeyen kararların faturası inanın çok yüklü olacak. Ölen insanların hesabını soracaklar sizden. Yapılan hataları ve yapılmayan ne varsa hepsinin hesabı sorulacak. Şehir ve bölge bazında da olabilir. Tüm ülke aslında psikolojik olarak sokağa çıkma yasağı gelmesini bekliyor. Biliyor ki bu karar alınmadığı müddetçe, işe gitmek zorunda kalacak ya da bazı sorumsuzlar sokaklarda dolaşmaya devam edecek.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu ülke insanlarının güvenerek seçtiği yöneticilerimize ve tüm muhalefet partilerinin liderlerine söylemek istediğim; Partilerüstü davranmanın zamanı. Birlik ve beraberlik içinde, gelmekte olan felaketi durdurma zamanı. Siyasi çekişmeleri bir kenara bırakma zamanı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Geç kalmayalım...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-39457846750672845782020-03-29T09:21:00.000+03:002020-03-29T13:17:16.916+03:00AŞKIN MASUM HALİ Çocukluğumda, dedemlerin oraya, herkesin birbirini tanıdığı, akşamları sokakta kapı önlerinde muhabbetlerin döndüğü, çocukların hava karardıktan sonra, anneleriyle birlikte eve girdiği bi mahalleye taşınmıştık.<br />
<br />
Eski mahallemizi özlemekle birlikte, bu mahalledeki komşuluğu sevmiştim. Okulum uzakta olduğu için kaydımı yakındaki okula almışlardı. Annem evden mümkün olduğunca çıkmaz, babam çalıştığı için evde olmazdı. Bir süre mahalledeki okula gitmiş, daha sonra bizzat kendim gidip eski okuluma kaydımı aldırmıştım. Birkaç mahalle aşarak gitmeyi ancak başarabildiğim okuluma tekrar kavuşmuştum. Yol boyunca sürekli düşünürdüm. İlgimi çeken bi ayrıntı beni saatlerce meşgul edebildiğinden yalnız yürümek hoşuma gidiyordu. Bazen ayrıldığiım okuldaki arkadaşlarla karşılaşıyor okulu neden bıraktığımla ilgili sorulara maruz kalıyordum. Tek sebebi vardı. Òğretmenimi seviyordum. Neyse bu benimle alakalı kısma son vereyim. Hikayenin asıl kahramanı ben değilim.<br />
<br />
Komşulardan birinin, bebekken menenjit geçirmiş genç bi kızı vardı. Fırına ekmek almaya gönderirlerdi. Fırıncının Sâdi adında oğlu vardı. Belki adı Sadullah'tı da kısaltıp öyle söylüyorlardı. Uzun boylu, yeşil gözlü yakışıklıydı. Çok da efendi çocuktu. Genellikle babasına yardım etmek için fırında olurdu. Okuyor muydu bilmiyorum. O zamanlar lise çağlarındaydı.<br />
<br />
Bizim kız, ekmek alırken onu görüp aşık oluyor. Çocuk herkese olduğu gibi buna da sevimli ve güleryüzlü davranıyor. Kız da Sadi'nin sadece kendisine öyle davrandığını zannetmiş olacak ki ümide kapılıyor. <br />
Tabii ne bilsin zavallı aralarındaki farkı. Kimi görse ondan bahsediyor.<br />
Varsa yoksa Sadi. Şöyle dedi şöyle yaptı.<br />
<br />
Onu görmek için, sokakta kim varsa ekmeklerini alıyordu. Millet de bununla hem eğlenmek hem de ekmek alsın kendilerine diye, Sadi'yle ilgili sorular sorup onu konuşturuyordu.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Kız biraz zeka özürlüydü. Aslında bu kusuru olmasa güzel de kızdı. Uzun, ince, sarışındı. Dalgalı saçları omuzlarındaydı. Mavi gözlerini kısarak konuşurdu. İncecik dudakları vardı. Annesi onu güzelce giydirirdi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kendinin bilincinde değildi zaar. Çocuk aklı büyük kalbinin peşinden gidiyor gibiydi. Tüm hayalleri Sadi'ydi. Adını söylerken gülümser, dudakları daha da incelir, gözleri kısılır, rengi görünmez olurdu. Onu çok seviyordu. Onunla evleneceklerini söylüyordu hep. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
O zamanlar, ondan bahsettiği zamanlarda dinlerdim onu. İçimde ona karşı bir merhamet, biraz acıma, biraz da şaşkınlık belirirdi. Nasıl olup da bunları söyleyebildiğine şaşardım. Çocuk aklımla durumun garipliğini anlıyordum fakat anlam veremiyordum. Belli ki hepsini uyduruyordu.<br />
<br />
Konuşurken bazı kelimeleri bazı harfleri söyleyemezdi. Mesela Sadi diyemezdi de "Tadi Tadi" derdi. Hep iki kere tekrarlardı. Yine gözlerini kısardı. Dudakları incelir beyaz dişleri görünür, yüzü aydınlanırdı. Ondan bahsetmekten bile aşırı mutlu oluyordu. İnsanlar konuşacak bi şey bulamayınca hemen konuyu acıp kızı konuştururlardı. "Bugün Sadi'yi gordün mü?"derlerdi mesela. Ya da "Sadi fırına gelmiş bi bak" derlerdi de kız, sanki onu oradan görecekmiş gibi kafasını uzatır bakardı istemsizce.<br />
<br />
Annesi, yine insanların böyle sorular sorup onu konuşturdukları bi gün, "Sus artık yeter" diye kızını azarladı. Sonra dönüp diğerlerine;<br />
<br />
"Konuşmayın öyle. Ayıp, günah, Allah'tan korkun" dedi.<br />
<br />
Herkes sustu...<br />
<br />
O kısa sürede, günahlar birbir gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmiş olmalı ki bir anda konu değişiverdi. Birkaç gün sonra deprem olduğunda, ben bu günahlara yordum. Öyle basit değil işte dedim. Bunun da bir bedeli olmalı. <br />
<br />
Aysel'e ne oldu?<br />
<br />
Yıllar sonra öldüğünü duymuştum ablamdan. Aklıma hemen Sadi geldi.<br />
Ölünceye kadar "Sadi" demiş olabilir miydi?</div>
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-29531145837191047272019-06-18T14:49:00.003+03:002022-12-04T19:56:21.307+03:00HİÇ IŞIK YOK FARKINDAYIM ilk taşındığımızda büyük bir tedirginlik vardı bu şehre karşı içimde. Kimseyi tanımıyordum hiç arkadaşım yoktu. Küçük bi kasabadan geldiğimiz için kalabalık şehir, o çok katlı apartmanlar, bilmediğim yollar beni nasıl korkutuyordu. Merdivenlerde karşılaştığım genç adam bizi öyle içten karşılamıştı ki bir anda içime dolan o tatlı huzur bana korkularımı unutturdu. Biz yerleşene kadar da her konuda yardımcı oldu. Annem de ilk fırsatta onu yemeğe çağırdı. Fotoğrafçıydı, muhteşem bi gözlemciydi. Yorumları inanılmazdı. Her konuda bilgisi var gibi gelirdi bana. Kararsızlığa düşsem hep ona sormak isterdim. Onunla büyüdüm diyebilirim. Ailemden biri gibi olmuştu sanki. Evine her gittiğimde çektiği fotoğraflara dikkatlice bakardım. Yeni bi şeyler var mı diye heyecanlanırdım. Hepsinin ayrı hikayesi vardı ve bıkmadan usanmadan bana anlatırdı.<br />
Babamın memurluğu yüzünden harika geçen beş yıl da sona ermişti ve biz oradan taşınıp başka bir şehre gitmiştik. Ondan ayrılmak asla istemiyordum. Eşyalarımızı toplarken tıpkı ilk geldiğimiz gün bize yardımcı olduğu gibi yardım ediyordu. Gitmeden önce bir bahane bulup tekrar eve dönmeli ona bir kez daha sarılmalıyım. Tabii ki öyle bir şey olmadı ben gizli gizli ağladım. O sene üniversite sınavını kazanıp şehre tekrar dönmeliydim. İnstagrama sık sık fotoğraf yüklüyor altına da ufak hikayeler yazıyordu. Sınavlara hazırlanırken çektiği fotoğraflara bakıp hayaller kuruyordum. Günler geçmek bilmiyordu. Onu her yerde arıyordum, herkeste. Kimse o değildi. Nihayet sınav günü gelmişti. Umutla girdiğim sınavda istediğim gibi bi sonuç elde edemedim fakat sırf onunla olmak için şehirdeki iki yıllık bir bölüme razı oldum. Aynı şehre bu kez bilerek ve isteyerek onunla olabilmek için gidiyordum.<br />
<br />
O, öyle akıllı ve sevimli ki tanıyanların ona kayıtsız kalması mümkün değil. Bunların gerisindeki içtenlik, o yapaylıktan uzak davranışları, olgunluğu inanılmaz. Beni her seferinde şasırtıyor. Basmakalıp bi düşüncesi yok. Zarar verebilecek güce sahip olduğunda bile bunu asla yapmayacak biri. Bana göre bir bataklıktaki inci tanesi.<br />
Konuştuğu zaman dikkatleri üzerinde toplamayı biliyor. Yeniliklere her zaman açık. Taraf tutmuyor objektif yaklaşıyor her konuya. Söylediklerinde hiçbir zaman kibir sezinlemedim. Öyle doğal ki. Başkalarının dediklerini de umursamıyor. Bazen komik ve saçma şeyler söylüyor düşündükçe gülüyorum. Yıllar geçtikçe daha olgunlaştığını görmek, yüzünün değişimini izlemek hoşuma gidiyor.<br />
<br />
O, tanıdıktan sonra hayatımı değiştiren adam. Eski mutsuz ve depresif halim yok şimdi. Belki onunla olmamak beni üzüyor. Karşısına geçip duygularımı söylemek istiyorum. İçimden geçen her şeyi, bunca yıl sessizce gelişen aşkımı anlatmak istiyorum.<br />
Şimdi artık cesaretim var korkmuyorum.<br />
<br />
Bu satırları yazdıktan sonra telefonuna mesaj attım. İlk mesajımda inanılmaz heyecanlıydım. Sonrakilerde aklıma gelenleri, duygularımın ise bir kısmını temkinli bi şekilde ifade etmeye çalıştım. Uzun bi süre mesajlarımın hiçbirine cevap yazmadı. Okudu mu onu bile anlayamadım. O gün, artık ümitlerimin kırıldığı bir anda onu rahatsız ettiğimi düşündüm. "Bu yaptığımın ne kadar manasız olduğunu biliyorum" dedim. Geceleri uyumadığını adım gibi bilsem de "Uyudun mu ki" diye mesaj attım. Aslında "Sanki moralin bozukmuş gibi hissediyorum, doğru mu? Sen kimseye aldırma. Seni ne yaparsan yap ne söylersen söyle seviyorum" demek istiyordum. Uyudun mu ki böyle bir şeydi işte. O da benim bu soğuk ve anlamasız mesajıma İstese cevap yazabilirdi. Sana ne evet uyumadım bile diyebilirdi. Hiçbir şey söylemeden Beni engellemeyi tercih etti. Anladım ki beni hiç sevmemiş. Fakat ben yine de vazgeçemedim ve evine kadar gittim. İlerideki parkta, evini görebileceğim bir banka oturdum. Parktaki evlerinde oynaşan kedileri, salıncakta sallanan çocukları seyrettim. Onu beklerken hava kararmıştı. Parkta kimseler kalmamıştı.<br />
<br />
Nihayet, arabası uzaktan göründüğünde heyecandan kalbim duracaktı. Arabadan, bi arkadaşıyla birlikte indi. Sonra eve geçtiler. Tadım kaçmıştı. Nerden çıkmıştı bu arkadaş, neden yalnız değildi sanki.<br />
<br />
Gizlice arka bahçeden dolanıp, son bi kez daha onu uzaktan da olsa göreyim istedim. Arka pencere salona bakıyordu. Yaklaştım ve pencerenin kenarından içeri baktım. O ve arkadaşı öpüşüyorlardı. Şaşkınlıktan ve gördüğüm manzara karşısında yaşadığım şoktan, başım dönmeye midem bulanmaya başladı. Homofobik değildim ama bu asla beklediğim bir şey değildi, olamazdı. Oradan koşarak uzaklaştım. Koştum koştum, sanki arkamdan beni kovalıyormuş gibi koştum. Gördüklerimi tekrar tekrar düşünüyor ve ağlıyordum. Onunla olmam artık imkansızdı. Beni hiçbir zaman istemeyecekti.<br />
<br />
Yıllardır sevdiğim adamın gay olduğunu öğrendiğimde, kafamda onunla ilgili kurduğum tüm hayaller bi toz bulultu olup üzerime yağıyordu.<br />
<br />
Geçmişi düşündüğümde tek bildiğim, bir hikayeden ibaret olma sevgilisi dışında, hiç sevgilisi olmadığı. Belki o da bir kadın değildi. Onunla ilgili komik şeyler anlatıyordu. Kadının, -belki de erkek olan sevgilisinin- trafik kazasında ölmesi dışında elimde hiçbir bilgi yok.<br />
<br />
Yıllardır ona karşı beslediğim duygular, aşkımın yazılara şiirlere olan yansıması, onsuz yaşayamayacağıma olan kendimi inandırmışlığım, acılarım bana şu an bi hayal gibi. Oysa tüm yazdıklarım, onun için hazırladığım tüm mektuplar ortada. Birini bile okuma zahmetinde bulunmadı. Mesajlarıma evet hayır gibi bi cevap bile alamadım. Beni engelledi.<div><br /> Fakat ben bu delicesine sevdayla nasıl da yapayalnız kaldım. Ona olan duygularım öyle yoğun ki, bir erkekten isteyebileceğim ne varsa hepsini göz ardı edebilirim. Bir arkadaş, kardeş gibi yine de sarılabilirim. Yeter ki onunla olayım. O tatlı, güler yüzünü görmeden nasıl geçer ömür.</div><div><br /></div><div> Bir yandan beni reddetmesine dair bu sebebe yaslanmak, az da olsa beni rahatlatıyor. Sonuçta hangi kadın istenmemeyi kaldırabilir. Buna üzülmek ve inkâr etmekle, mantıklı bir şekilde kabullenmek arasında gidip geliyorum. Kabullenemiyorum...<br />
<br /> Sabahları uyanma sebebim; Şimdi artık kimsem yok. Başkalarına yalnızdım şimdi sana da yalnızım.</div><div> <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/Hsmb3PDQ9VA/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/Hsmb3PDQ9VA?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br /></div>deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-66625435165332757482019-05-13T09:28:00.000+03:002019-05-13T09:30:22.990+03:00ÖFKELİ ADAM<br />
<br />
Yaşamadan anlamazsın diyordu bana. O zaman bir çocuk gibi masum ve iyi niyetli görünüyordu. Hani savunmasız olduğu zaman insan nasıl da kalkanlarını yere indirir, içindeki derin acı ortaya çıkar ya, onun da söylemek istediği şeyler vardı içinde biriktirdiği. “Ben çok yokluk içinde büyüdüm biliyor musun? Bizim köyde bir tane takım elbise vardı. Onu da sırayla tüm köylü resmi daireye giderken girerdi" dedi.<br />
<br />
“Okula giderken delik ayakkabılarımın altından su girer ıslatır, bütün gün ayaklarım sızlardı. Önlüğümde yamalar eksik olmazdı. Karnım acıkırdı su içerdim. Eve gidince bir kuru ekmek beklerdi beni, bir de annemin sevimli yüzü. "Sen okuyacaksın" derdi annem. "Bu yokluk içinde sen de yok olup gitmeyeceksin"<br />
<br />
Ben okulda öğretmenlerimden dayak yerdim, evde babamdan. Sonra askeri okulu kazandım gittim. Okulda büyüklerimden dayak yedim. Hakaretin ardı arkası kesilmezdi. Üç öğün yemek, kalk zili, yat zili, emredersin, sağol… Hayatım bunlardan ibaretti. Bir de memleketin her yerinden gelmiş diğerleri gibi amacım sadece meslek sahibi olmak ve yatacak yer, yiyecek yemek bulmaktı. <br />
<br />
Okul bittikten sonra görev yaptığım yerlerde öyle şeyler gördüm ki, normal bir insanın katlanması mümkün değildi. Ben de normal olmaktan çıktım artık her acıya duyarsız oldum. Meslekse, meslekti yapıyordum. Annemin dediği gibi yokluktan çıkmıştım. Ama gittiğimiz yerlerde her gece kâbuslar görüyorduk. Şimdi ölme sırası bende diyorduk her birimiz. Orada yanı başımda arkadaşım can dostum kanlar içinde yatıyordu. Ona yardım edemedim biliyor musun? Öyle bir şok yaşıyorsun ki gözlerinden yaş bile akmıyor.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yıllar geçti ve ben emekli oldum. Bıraktım geride askeri hayatı ve ticarete atıldım. Öyle zengin oldum ki geçmişte ne varsa yaşadığım yokluktan, eser kalmadı. Ama geçen yıllarda içimdeki şefkat ve merhameti de öyle bastırdım ki aslında öyle olmadığım halde bu acımasızlık elbisesini giydim.” <br />
<br />
Bazen yükselen sesi kavga eder hali, aslında her şeyi anlatıyordu. İçinde büyük bir öfke birikmişti ve en küçük bir kıvılcımda patlama sesi ardından geliyordu. Bu belki de yaşadıklarına, kendisine acı çektiren tüm insanlara, yapılan haksızlıklara duyduğu bir şeydi.<br />
<br />
Bu halde nasıl yaşanır bilmiyorum. İçindeki yangını söndürecek bir suya ihtiyacı var. Ama nasıl bulur? Belki de son nefesine kadar ne halde olduğunun farkına varmadan, çevresindekilere ne yaşattığını anlamadan, vaktini tamamlayıp bu dünyadan göçüp gider.<br />
<br />
Duam, ona hayat suyunu bulduracak bir uyanışla tekrar doğması.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-35403510723289216432018-11-28T21:18:00.004+03:002021-09-16T21:34:50.999+03:00TINDER HAKKINDA<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeU97AMVjC5pZOPKl9_jCXzsZCXH7TdooO9tmgudgsrepNsL4i245mbC097805wv2k7JC246kjzBMLVU-UcfeM9C2rhdk7pBCkb_-Sd52hIXMVpcZw_3_I9npPXIXcKBkvP3wWUqlr8Zgg/s1600/indir.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="225" data-original-width="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeU97AMVjC5pZOPKl9_jCXzsZCXH7TdooO9tmgudgsrepNsL4i245mbC097805wv2k7JC246kjzBMLVU-UcfeM9C2rhdk7pBCkb_-Sd52hIXMVpcZw_3_I9npPXIXcKBkvP3wWUqlr8Zgg/s1600/indir.jpeg" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Tinder ve benzeri uygulamalar sosyallleşme amaçlı mı kullanılıyor?<br />
<br />
<br />
Gerçek bir sosyallik getiriyor mu?<br />
<br />
Öncelikle kendinle ilgili bi şeyler yazıyorsun. Fotoğraf atıyorsun. Karşına çıkan fotoğrafları sağa kaydırarak beğenmiş, sola kaydırarak beğenmemiş oluyorsun. Beğendiklerin de seni beğenmişlerse eşleşme gerçekleşiyor ve konuşmaya başlıyorsun. Konuşmaya başlamadıysan Tinder sana akıl veriyor. "Komik bi şeyler söyle", "Merhaba de", "Yalnızlığına son ver", hatta "Utangaç mısın?" Gibi şeyler. Sonra konuşuyorsun ve klasik konuşmalar. Birden fazla seçenekle aynı anda konuşabiliyorsun. Sen seçeneklerden sadece birisin unutma!<br />
<br />
Bu tür uygulamalarda kişisel bilgilerin, beğenilerin öncelikli olduğunu düşünürdüm. Fakat yazdıkların önemli değil. Fotoğrafa göre karar veriliyor. Bu da sahte fotoğrafları ve uydurma kişilikleri beraberinde getirebiliyor. Bir isim bul, bir resim. Bir hikaye oluştur. Kendini orada mükemmel göster. Oysa belki yanından geçmiyorsundur.<br />
<br />
Tinder'da insanlar yolda görseler ilgilenmeyecekleri insanlara sırf konuşsunlar diye şiir yazabilirler. Ya da abartılı iltifatlara boğabilirler.<br />
<br />
Boşver! Bi süreliğine o mükemmel çekici kadın ya da erkek olarak sahte kişiliğinin üzerinde yüksel. Yalnızlığına çare olarak gördüğün araç, bir süre sonra seni esir etsin. Orada ne olursa olsun konuşmaya can atabilecek bir sürü insan bulabilirsin. Hatta eğlence olsun diye erkek olduğun halde kadın, kadın olduğun halde erkek gibi gösterebilirsin kendini. Nasılsa seni gerçekten tanıması imkansız. Evliysen eşini masum(!) bi şekilde aldatabilirsin. İstersen ileri de gidebilirsin. Unutma ki eşine ihanet eden adam herkese ihanet eder.<br />
Tüm bunlar vakit kaybından başka bir şey değil. Hem sana onlarca iltifat etseler ne olacak? Sahte bir diyalog, sahte abartılı hayranlık içeren boş sözler, seni ne kadar bir süre mutlu edecek.<br />
<br />
Benim düşünceme göre samimi ve gerçek insanlar tüm hatalarına rağmen sahtelere göre daha değerli.<br />
<br />
Gerçek insanlara yönelin derim.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-1951492374008652472018-07-16T21:57:00.002+03:002018-07-16T22:00:42.397+03:00KENDİ YOLUNU ÇİZEN BİRİ<br />
Özgürlük...<br />
Biraz daha farklı bir deneyimi yaşamak ya da daha önce hiç bulunmadığı ortamlarda olmak mıydı amacı? Belki de içlerinden birine aşık olup kaçıp gitmişti. Onlardan değildi, onların içinde değildi fakat onlardan ayrı bir yerde de değildi. Hiç kabul edilmedi belki hiç sevilmedi, kimi nefret etti kimi küçümsedi fakat o bir türlü vazgeçmedi. Geri dönemedi. Geri dönemezdi, çünkü artık eskiden olduğu kişi değildi. Mutasyona uğramadan değişim geçirmişti. Dışarıdan bakıldığında aynıydı fakat iç dünyası oldukça farklılaşmıştı.<br />
<br />
Soğuk kış günlerinin ve etraftaki tüm korkunç manzaranın varlığına aldırmadan, yıllar geçip gidiyordu. Kurt sürüleri zaman zaman onlara yaklaşıyordu. Başına hicbir şey gelmeyecekmiş gibi yürüyordu yollarda. Korkuyordu... Hem de çok korkuyordu. Dondurucu soğuğa karanlık gecelere vahşi kurtlara inat geri dönmüyordu.<br />
<br />
Dört yıl önce o gün standart hayatını, standart bir yerde tüketirken, bir gün eğlenmek için uzaklara gitmeye karar verdi. Biraz dolaşıp gelecekti. Bir süre yol aldıktan sonra, yolun kenarında daha önce hiç görmediği türden biriyle karşılaştı. Biraz sohbet ettikten sonra eve doğru yol aldı. O akşam uzun uzun düşündü, tekrar gitmenin hayallerini kurdu.<br />
<br />
Sabah hava aydınlanmadan sessizce kapıdan çıktı. Çevredeki evlerin ışıkları henüz daha aydınlatmıyordu karanlığı. Acaba hala orada mıydı? Belki de hiç gelmeyecekti. Önemli işleri olabilirdi. Sözleşmemişti üstelik. Aynı yerde onunla tekrar karşılaştı. Bu kez yanında daha uzun kalmak istedi. Sonraki günler de aynı şekilde geçiyor fakat artık ondan ayrılmak istemiyordu.<br />
<br />
- Seninle kalabilir miyim? Seni hiç rahatsız etmeyeceğim söz.<br />
<br />
Sorusuna cevap alamamıştı lakin eve dönmesi gerektiğini unutmuş, neşeyle bilmediği bir yere onun peşinden gidiyordu bu kez.<br />
<br />
Yolda tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Uzaklarda bir toz bulutu belirdi. Güçlü ayak sesleri ve bağırışlar onu biraz korkutmuştu. Çok kalabalıklardı. Arkadaşının yanından hiç ayrılmıyor, kendini onun yanında güvende hissediyordu. Bugün, yarın öbür gün derken aylar geçti, yıllara döndü bizimki eve dönmedi.<br />
<br />
Bir gün kaçarcasına yanından ayrıldı. Ondan ayrı kaldığı zamanlarda hayat enerjisi alınmış gibi hissediyordu kendini. Bir daha ayrılmamak üzere yanına koştu.<br />
<br />
Bir daha hiç ayrılmadılar.<br />
<br />
<br />
SON SÖZ NİYETİNE:<br />
<br />
Belki de bundan sonra çiftliklerde karın tokluğuna çalıştırılacak hayvan kalmaz. Hikayemiz, sistemin dışına çıkabilmiş, başkalarına benzeyip mutsuz olmak yerine, olmak istediği gibi davranıp kendi yolunu çizen bir inek hakkında. Haberi okumak isteyen linkin üzerine tıklayabilir.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img alt="Bizon sürüsüne katılan inek " border="0" data-original-height="167" data-original-width="302" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAooAE8k7_2lvHN3bRgiWaVqif3xBLsiXyznxZ6AXqWP9gRnERUN1WPRpau7n50gQ7ss7BdO7g3mpEkYlZWIYQDEISQ-YOPebyMvTvOgGevNk1MtSNhF8Le_yrGVxOxW57VdRvYjJ6AMGJ/s1600/indir.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><a href="https://www.bbc.com/turkce/haberler-42810728" target="_blank">Bizon sürüsüne katılan inek</a></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-81222575707918538462018-05-17T22:40:00.001+03:002018-05-17T22:45:08.248+03:00FİLİSTİN'DE ÖLEN İNSANLIK<br />
Tüm sorun, insan olmanın her türlü nitelikten daha önemli olduğunu henüz keşfedememiş sapkın anlayıştan kaynaklanıyor.<br />
<br />
Bazı videolar izlemiştim. Çocuklar tankların içine oturtuluyor ya da ellerine silah verilip "Söyle bununla kaç Filistinliyi öldüreceksin?" deniliyordu.<br />
<br />
Çocuk da büyük bir ciddiyetle -daha önce ezberletildiği belli olan- vahşet içeren cümlelerini büyük bir iş yapıyormuşçasına, neredeyse nefes almadan boşluğa bırakıyordu. O cümleler. mermi olup yağıyordu masumların üstüne. Kadın, çocuk, erkek, yaşlı ya da genç ayırt etmeksizin bomba olup patlıyordu.<br />
<br />
İnsanlık ölüyordu.<br />
<br />
Oysa iki güzel kardeşin çocukları değil miydiler? Bu nefret nereden geliyordu?<br />
<br />
Kibir yok ediyordu merhameti, hırs yakıyordu vicdanları.<br />
<br />
Biz konuşuyorduk.<br />
<br />
Yüzyıllardır yaptığımız en iyi şey bu sanıyorduk.<br />
<br />
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-78186141895025538402018-05-02T16:30:00.000+03:002018-05-02T16:30:14.954+03:00Eski sunucuyu böcekler canlı canlı yedi <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNl3r7AVV_2YxSGWEI5w_73jDJ7KMTspOC9MvBPA5tlghO1_3tuGV9x4MnCx6XVv8s1lpaGP-J7x2aefZuSI_Rwv2eAIR2VZ2jtI6oFMwfkzn_nqpRlvtsocZrkFMNvgC58HcslVOhygjS/s1600/sunucu+rebecca.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="422" data-original-width="750" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNl3r7AVV_2YxSGWEI5w_73jDJ7KMTspOC9MvBPA5tlghO1_3tuGV9x4MnCx6XVv8s1lpaGP-J7x2aefZuSI_Rwv2eAIR2VZ2jtI6oFMwfkzn_nqpRlvtsocZrkFMNvgC58HcslVOhygjS/s320/sunucu+rebecca.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Hiçbir insan, huzurevinde uyuz böceklerinin saldırısı sonucu ölmeyi hak etmiyor. İnsan dediğin, yatağında sevdiklerinin yanında gitmeli bu dünyadan. Evlatları, eşi, sevdiği kim varsa onların bir süre sonra hasretle anacaklarını bilerek fakat onlar ve dünya için elinden gelen ne varsa yaptığına inanarak son nefesini vermeli.<br />
<br />
Bu acının tarifi zor. Vücutta deriyi kazımak istercesine duyulan kaşıntı hissi. Öyle bildiğiniz kaşıntılardan değil, yolup çıkarmak istediğiniz ancak derinin içinde kendine yol açarak ilerleyen böceklere, ne ulaşabilir ne de onların işgalini durdurabilirsiniz. Gözle göremediğiniz ancak orada olduklarını malesef bildiğiniz, kimseye ispatlayamadığınız uyuz böcekleri, sizi delirtirler. Kaşıntı, her an varlıklarını unutmak istediğiniz paraziti andıran varlıkların, orada olduklarının en güzel ispatıdır oysa ki.<br />
<br />
Hiç kimse huzurevinde uyuz böceklerinin saldırısı sonucu ölmeyi hak etmiyor. Düşünün; bir zamanlar dünyanın en güzel insanlarından biriydi Rebecca Zeni. O da gençti. Etrafında onu sevdiğini söyleyen onlarca insan vardı. Yıllar geçti, güzelliğinden ve gençliğinden eser kalmadı. Artık onu hatırlayan kimse de yoktu etrafında. Kadın 2010'dan beri bir huzurevinde kalıyordu lakin orada, adı ile bağdaşmayan bir son bekliyordu onu. Belli ki, bakımsızlık ve tedavi edilmemek gibi oldukça rahatsız edici bir sebeple ölmüştü. Bütün bunların bilinmesine rağmen huzurevi ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.<br />
<br />
21. yüzyılda, Mars hayalleri kurduğumuz, yapay zekânın dünyayı ele geçireceğinden korktuğumuz, kendimizi bi şey zannettiğimiz, öyle ki zihinlere hükmedip yönlendirdiğimizi düşündüğümüz bir zamanda nasıl oluyor da bir insanı o yatakta böceklere teslim ediyoruz.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7u7PwcAjyHkVc_PYHgwimXRoqtA3-EFlY8dVUeIIzpedrgVWMrT8bftg9LLUt_r4IDppPuxRlJxxyRVumrx7d0k8ZeCy6rmXpCVlQnWhOxpBdZPRExbD98a1TLULV_IuTebawMcATPMXq/s1600/rebecca.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="596" data-original-width="770" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7u7PwcAjyHkVc_PYHgwimXRoqtA3-EFlY8dVUeIIzpedrgVWMrT8bftg9LLUt_r4IDppPuxRlJxxyRVumrx7d0k8ZeCy6rmXpCVlQnWhOxpBdZPRExbD98a1TLULV_IuTebawMcATPMXq/s320/rebecca.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Gazeteler manşet attı:<br />
<br />
<b>"Eski sunucuyu böcekler canlı canlı yedi". </b><br />
<b><br /></b>
<b> "Yaşlı kadını böcekler yedi! Böyle ölüm görülmedi."</b><br />
<br />
Bizler sadece okuduk. Dünyanın bir numaralı devleti olduğunu iddia eden Amerika ve orada yaşayanlar bunu, ünlü bir şarkıcının bilmem neredeki konseri kadar önemsemedi.<br />
<br />
Ey insanlık! Yine sınıfta kaldın otur yerine, benden sana sıfır.<br />
<br />
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-55708085039338993652018-03-25T22:39:00.005+03:002018-03-25T22:39:55.594+03:00BLOGGERLAR NASIL İNSANLAR <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXg_RQzuZk3rctHhhB1qGmFjXL3z8MwazBUUjr8BnUhi0c02pblbT36rBjQEgVvCFzBkF8SVMyoMu_cLTEQBtQXSgLxTKLlJ0aCTOlhHQjbR7HumHTgdcuDIJiND6mgny_Q5zjGroDRoRA/s1600/1520664908946+%2528640x640%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXg_RQzuZk3rctHhhB1qGmFjXL3z8MwazBUUjr8BnUhi0c02pblbT36rBjQEgVvCFzBkF8SVMyoMu_cLTEQBtQXSgLxTKLlJ0aCTOlhHQjbR7HumHTgdcuDIJiND6mgny_Q5zjGroDRoRA/s200/1520664908946+%2528640x640%2529.jpg" width="200" /></a><br />
Blog açmak isteyenlere tavsiyem, hiç tereddüt etmesinler ve vakit kaybetmesinler. Açıkçası bu konuda en korkak olabilecek insanlardan biri olmama rağmen bunu başardığıma bazen inanamamakla birlikte iyi ki açmışım diyorum.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Neden korkuyordum?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Öncelikle duygularımın ve fikirlerimin insanlar tarafından bilinmesi beni biraz ürkütmüştür. Özellikle de internette bunları paylaşmak benim için oldukça korkutucu. İnternet ile ilgili çok yoğun kaygılarım var. Bunların tamamını paylaşacak olsam, sanırım biraz deli olduğumu düşünebilirsiniz. Neyse bunları da biraz aşmış durumdayım. Bu konudaki korkularımın biraz olsun azaldığını söyleyebilirim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Çok olumsuz eleştiriler alabileceğimi, kırıcı sözlerle karşılaşacağımı ya da insanların yazdıklarımı hiçbir şekilde umursamayacaklarını düşünüyordum. Aslına bakarsanız umursanmamak dalga geçilmekten, kırılmaktan daha kolay kaldırılabilecek bir şey. </div>
<div>
</div>
<div>
Uzun süredir çok zor günler geçiriyorum. Bunları sizinle paylaşıp vaktinizi almak ya da rahatsız etmek istemem. Bu hobi olarak başladığım yazma işi bana oldukça iyi geldi. Bu zorlu sürecin biraz olsun hafiflemesine yardımcı oldu diyebilirim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Asıl söylemek istediğim konu ise; bloggerların arkadaş canlısı, her yeni gelene kapılarını açan, oldukça nazik ve anlayışlı olmaları. Burası diğer sosyal medyaya asla benzemiyor. Burada belki de çok az sayıda kaba, kırıcı, başkalarını aşağılayan, küfürbaz insan var. Açıkçası ben bu tür olumsuz kişiliklerle de pek karşılaşmadım. Bazı anlatımlardan yola çıkarak bu tip insanların olabileceğini söylüyorum. Dönem dönem yanlış anlaşılmalardan kaynaklı sorunlar yaşanmış olabilir fakat bunlar da eleştirel bir dille ele alınıyor, büyük kavgalara mümkün olduğunca dönüşmüyor. Bir süre sonra da olumlu bir sonuca ulaşılıyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Geçen hafta tam da benim bloggerlar hakkında bunları düşündüğüm günün akşamı, bir mail aldım. Sevgili <a href="https://www.blogger.com/profile/13286663425103325225" target="_blank">Derya</a>'dan geliyordu ve bana yukarıdaki logoyu hediye etmek istediğini söylüyordu. Bir kez daha düşüncelerimde yanılmadığımı anladım. Kendisine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şu an yaptığım iş dolayısıyla çok fazla yoruluyorum. Blogları gezip yorum yapmak benim için çok zor oluyor. Bir süredir de düzenli paylaşım yapamıyorum. Böyle olmasına rağmen yine de beni yalnız bırakmayan, paylaşımlarıma yorum bırakan, Googla Plus'ta yeniden paylaşan, bunların hiçbirisini yapmasa bile hiç değilse okuyan, tüm blogger dostlarıma teşekkür ediyorum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İyi ki varsınız.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com34tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-48655629096371833382018-03-22T22:49:00.005+03:002021-10-05T13:58:49.136+03:00SONSUZLUĞA AÇILAN YOL <br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhot6nENNxwPZhfT4KG-BFrHQxEqRmu2QWPbuL-z7tOASzrjzQJYnIZkROyRneF1SNvcg6dXwzauaeOmVzjnwudIgksBqSxuuZBcufQwLHM-QjZT2ZxMfbOZUra1Mpb4fy6Zn2Pc6bduP6Q/s1600/kaosunefendisi_132922431162.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhot6nENNxwPZhfT4KG-BFrHQxEqRmu2QWPbuL-z7tOASzrjzQJYnIZkROyRneF1SNvcg6dXwzauaeOmVzjnwudIgksBqSxuuZBcufQwLHM-QjZT2ZxMfbOZUra1Mpb4fy6Zn2Pc6bduP6Q/s320/kaosunefendisi_132922431162.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Şimdi, bu dağınık düşüncelerimin arasındaki sakin telaşsız huzurlu yolu takip ediyorum. Yolun sonunda kendimi sınırsız bir güven içinde sana teslim edecek olmanın umudunu içimde barındırıyorum.<br />
<br />
Sisler içinde belli belirsiz, sana uzanan ellerimi tutacağına inanmak, dünyayı yaşanabilir kılıyor. Işığının tüm varlığımı aydınlatması mükafatların en büyüğü olacak. Sınırlı bir zaman dilimine sığdırılamayacak güzellikteki aşkın da her sevgili için feda edecek neyi varsa gözden çıkarmakta asla tereddüt etmeyeceği güzellikte. Bu devasa isteğime ve benim bunun karşısındaki zavallılığıma bakıyorum. Yüzümde acı bir gülümseme beliriyor ve ben çaresizlik içinde diz çöküp af diliyorum.<br />
<br />
Sürgünde seninle geçirdiğim anların kıymetini bilmiyor oluşum yüzünden, seninle olmama izin vermeyebileceğin korkusunun, olması gerekeni karşılamadığı muhakkak. Ancak beni, bu kusurlu hallerimi, senden daha iyi bilecek olmadığı da.<br />
<br />
Hatalarımı bilerek, hem de bin kere görmüş olmana rağmen benim için bir umut var mı bilmek istiyorum. Zayıflığı, bizi yaratmamış olsaydın bilecek miydik acaba? Kaç defa yüz çevirdik ve kaç defa yine de terk etmedin. Oysa buna hiçbir şekilde ihtiyacın da yoktu.<br />
<br />
Bizdeki bu değer onun için mi? Her şey ve her zerre onun için miydi? İsimlerinin tecellisi için. Yürürken konuşurken susarken, severken, nefret edip kızdığında, aynaların en derini ve en gerçeği göstereni, sana ait tüm güzellikleri yansıtıyorken, bize ulaşılması imkansız bir örneği sunarken, bizim yani geri kalanların onun yanında kendimizi bir çöp gibi hissedeceğimizi biliyordun.<br />
<br />
Senin var etmeyi dilediğin bir çöp olmak bile güzel, lakin biraz daha değerli, -onun kadar olamasa da- "İyi ki var etmişsin" demeyi istiyorum.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-40006283014436948402018-02-04T20:37:00.000+03:002018-02-04T20:37:07.857+03:00GÜZELLİK Mİ ZENGİNLİK Mİ Çocukluğundan beri tüm sevimli ve güzel halleriyle herkes tarafından sevilen biriydi. Girdiği ortamlarda hemen dikkat çekiyordu. Arkadaş edinmek onun için her zaman çok kolaydı. Genç bir kız olduğunda da okulun en popüler kızlarından biri olarak parmakla gösteriliyordu. Kabul görmek, sevilmek onun için hiç zor olmamıştı. Okulun en yakışıklı genciyle çıkıyordu. Geçtiği yollarda bir gören bir daha bakıyordu ona. Öyle güzeldi işte.<br />
<br />
"Ne çektiysem güzelliğimden çektim" dedi kadın. "Onu elde etmek uğruna kimse ruhumla ilgilenmedi. Aklım ve duygularım hep arka planda kaldı. Fazla güzel olduğum için, kız arkadaşlarımla da aram hiçbir zaman iyi değildi. Çünkü bazen rakip, bazen potansiyel tehlike olarak gördüler beni. Sevgililerim beni yanlarında gezdirirken, kendileriyle gurur duydular ve adeta diğer erkeklere nispet yaptılar. Bense hep sevildiğimi sandım. Birkaç sevgi sözcüğüne tav oldum. Buna adeta muhtaçtım. Seçimlerimde dış görünüşe asla değer vermedim. Benim sevgi açlığımı doyuracak bir adam yeterliydi.<br />
<br />
Aslında her şey, babamın annemi ve beni terk edip gitmesiyle başladı. Soğuk bir kış günü peşinden koştuğumu hatırlıyorum. Babam arkasına dönüp bakmadı bile. O günden sonra hep daha fazla sevilmek istedim. Bunun için çok çaba göstermeme gerek de yoktu üstelik. Şansım yaver gidince hem çok beğenildim sevildim, hem de çok param oldu.<br />
<br />
Şimdi bu kadar güzel olmasaydım ya da zengin fakat yüzünü hayal meyal hatırladığım babam yanımda olsaydı diyorum.<br />
<br />
Sonra onunla karşılaştığım günü hatırlıyorum. Kalabalık insan kitlesine konuşurken kullandığı eşsiz kelimeleri ve benim ilk defa karşılaştığım daha önce kimsede görmediğim olağanüstü bakış açısı. Tam da defalarca kandırılmış olmanın beni aptallaştırdığı bir anda, karşılaştığım samimi dokunuşları. Ona nasıl hayır diyebilirdim ki. Bir çeşit hipnoz olmuş gibiyim ve bana ne derse yapabilirdim. Daha yalın anlatımla aşk olmuştum. Mutluluktan uçuyordum.<br />
<br />
Fakat o benim ona olan sevgimi, daha fazla tanınmak ve çevresini genişletmek için kullandı. Sayemde daha fazla okundu, geniş kitlelere ulaşma imkanı buldu. Şimdi, o günlerde çektirdiğimiz fotoğraflara bakıyorum da hemen hepsinde yapay duruyor. Adeta kendince bir senaryo hazırlamış ve oynamış gibi. Öpüşürken etrafı kolladığı fotoğraflar ya da birilerinin baktığına emin olduktan sonraki öpüşleri var.<br />
<br />
Bense sadece ona odaklıydım ve başka kimseyi görmüyordum. Herkes bizi izlerken bile gözlerim onun üzerindeydi. Hala da öyle, seviyorum be!" diye son sözlerini söyledi. Kalemi kağıdı çantama koyarken "Güzel olmak da ne zormuş" diyordum.<br />
<br />
Güzellik de zenginlik gibidir. Seninle olan kişinin sevgisinden asla emin olamazsın. Seni mi seviyor yoksa o güzel vücudunu mu bilemezsin. Hele tanınan biriysen, birinin bundan faydalanma ihtimali de her zaman vardır. Mesele adam gibi bir adamı yani vicdanlı, merhametli, namuslu birini bulmak. Öylesi her ne olursa olsun kıymet bilir.<br />
<br />
Adam öyle zengindir ki çevresindeki kadınlar, bunun parasını yemek için sıraya girmişlerdir. adam da fırsatı hiç kaçırmaz. Etrafındaki sahte ilginin günlük eğlencenin peşinden koşar. Para bitince kadınlar dağılır ya da para hiç bitmez, biri gider diğeri gelir. Kadınların hiçbirinin, kendisini gerçekten sevdiğinden emin olamaz. Zaten sevmezler de... Onlar parayı sever.<br />
<br />
Yıllar sonra bir ayağı çukura girdiğinde, kalacak mirasın planları yapılır, bir an önce ölsün diye bakılır. Yani zengin ve şımarık bir adam asla gerçekten <b>iyi bir kadın</b>a sahip olamaz.<br />
<br />
Zamanında istemez, ileride de sahip olamayacağı tek zenginlik, <b>o</b> kadındır.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com25tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-80205161969354852822018-01-21T22:13:00.001+03:002018-01-21T22:23:18.993+03:00SURETLER VE ASILLAR 3.BÖLÜM <a href="https://deryadadamla.blogspot.com.tr/2017/12/suretler-asillar-1-bolum.html" target="_blank">Okumak isteyenler için 1. Bölüm</a><br />
<a href="https://deryadadamla.blogspot.com.tr/2018/01/suretler-asillar-2-bolum.html" target="_blank"> 2. Bölüm</a> <br />
<br />
Gözlerini kapadı. "Senden başka hiçbir adamın sesini artık duymak istemiyorum. Keşke yanımda olsan ve bana şarkılar söylesen." diye kendi kendine konuştu. Sonra tekrar sessizliğe büründü ve hikayeye devam etti.<br />
<br />
Dükkanın kapanmasına çok az zaman kala gelen müşterilerin doluştuğu sırada, kapıda bir adam belirdi. Yine her zaman olduğu gibi mağazamız kapanmak üzeredir anonsunun ardından, diğer müşteriler kapıdan çıkıp giderken adam emin adımlarla ilerledi. "Tablolara bakacaktım" deyince tabii akan sular durur mağaza gerekirse açılır neyse. Kasaya yakın, duvarları süsleyen goblen yani dokuma tablolara uzun uzun bakıp "Şunu alıyorum" dedi. Cironun ortalamanın altında olduğu bir günde bu mutluluk verici cevap, tüm yorgunluğa değerdi.. O anda öyle sevinmişti ki, tabloyu nasıl paketleyip adama tutuşturduğunu hatırlamıyordu. Adam tabloyu aldı döndü ve "Yarın yine geleceğim" dedi. Kadın, "Çok memnun oluruz efendim, yine bekleriz" diyerek adamı kapıya kadar yolcu etti.<br />
<br />
Ertesi gün yine kapanmaya az kala geldi. Sonraki ve diğer günlerde de geliyor, artık onun geliş saati bekleniyordu. Akşam saatler 19.10'u gösterdiği sırada kapıya çıktı ve gelişini heyecan içinde beklerken, yine her zamanki gibi 19.15'te kapının önünde olan adam, bu kez biblolara doğru yöneldi. Onları dikkatle inceledikten sonra, kadına "Neden bu eşyalara, bu kadar sevgiyle bakıyorsunuz? diye sordu. "İçimdeki nedensiz sevginin kaynağını bilemiyorum fakat bana canlıymış gibi geliyorlar. Belki de canlıdırlar, sadece biz duyamıyoruz olamaz mı?" Adam kadına yaklaştı ve kulağına kadar eğilip "İşte seni bu yüzden çok seviyorum" dedi. Kadın şaşkınlık ve utançla bir adım geri kaçtı. Ne diyeceğini bilemedi. Bir mektup uzattı ve sözlerine devam etti adam, hiç tereddüt etmeden. "Gittikten sonra oku. yine geleceğim." Mektubu heyecanla aldı kadın. O gittikten sonra da aceleyle açtı.<br />
<br />
<b><i>"Ruhumun Aynası"</i> </b>diye başlanmıştı mektuba.<br />
<br />
<b><i>"Seninle karşılaştığım günden beri o tatlı tebessümün, içtenlikle kurduğun çümlelerin bir gün olsun aklımdan çıkmadı. Buraya, bu dükkâna her gelişimde seni bir tablo gibi izlemek bana nasıl bir mutluluk veriyor bilemezsin. Bazılarını kaybettim sandığım, bazılarını daha önce hiç farketmediğim duygularımı sende görmek beni yaşadığıma inandırdı.</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i> Dükkândaki tüm eşyalara olan sevgin ve onlara her şefkatle dokunuşun, hayatla ilgili ümitlerimi yeniden yeşertti. Beni sonsuzluğa inandırdın. Seni her gün görmek ve dinlemek istiyorum. Yalnızlığıma arkadaş ol istiyorum. İçimde benim için yaratıldığına dair tuhaf bir his var. Öyle ki sen olmasaydın ben, şuan olduğum kişi olamazdım."</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i> Not: Salı akşamı, bizzat kendi ellerimle hazırlayacağım yemeğe davetlisin. Beni kırmaz da gelirsen çok mutlu olacağım. Cevabın ne olursa olsun sonsuza kadar kalbimin sahibisin.</i></b><br />
<br />
Evin kapısına geldiğiğinde dizlerinin bağı çözülür gibi oldu. Heyecandan oraya yığılıp kalacaktı. Kapının yanındaki merdivene oturdu. Biraz kendine geldikten sonra derin bir nefes alıp kapıyı çaldı.<br />
<br />
Adam kapıyı açtığında, ona çok yakıştığını düşündüğü önlüklü hali, kadını gülümsetmişti. İçeriden nefis yemek kokuları geliyordu. Masa özenle hazırlanmıştı. Kadın elindeki paketi adama uzattı. "Ufak bir hediye" diye ekledi. O akşam öyle güzel geçmişti ki yıllardır karşılaşmamış olduklarına üzüldüler.<br />
<br />
Gramofonda taş plaktan Müzeyyen Senar'dan Fikrimin İnce Gülü şarkısını dinlediler. Sabaha kadar konuştular. Kadının hediye olarak getirdiği, Şarkı söyleyen adam biblosunu, Yazı yazan kadın biblosunun yanına koydular. Yazı yazan kadın biblosuna ait kağıdın üzerinde "Yanında olacak" yazıyordu. Artık her yazılan anlaşılmış, kehanet gerçek olmuştu.<br />
<br />
Ne biblolar ne de kadın ve adam bir daha hiç ayrılmadılar.<br />
<br />
Derler ki bazı insanlar birbirleri için yaratılmışlardır ve mutlaka dünyada karşılaşırlar. Tamamlanmak için birbirlerini bulurlar.deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6164320044343503935.post-84508117757181204502018-01-14T21:07:00.000+03:002018-01-25T23:52:24.203+03:00SURETLER ASILLAR - 2. BÖLÜM<a href="http://deryadadamla.blogspot.com.tr/2017/12/suretler-asillar-1-bolum.html" target="_blank">Okumak isteyenler için 1. Bölüm</a><br />
<br />
<br />
Gittiği evde kütüphanenin üstündeki rafa konulan yazı yazan kadın biblosu çok mutlu olmuş, bir o kadar da şarkı söyleyen adam biblosundan ayrıldığı için üzülmüştü. Yazılarına her zaman yaptığı gibi devam ederken, başka bir şey yapamayacağını da fark ediyordu. İşte o gün ayrılırken çok ağlamıştı ya onun için daha acıklı hikayeler yazmaya başlamıştı. Hikayeleri yine kimse tarafından okunamıyordu. Sabahları silinme gibi bir huyu vardı hikayelerin. Evdeki çok okuyan adam yeni bir kitapla ilgili çalışmalar yaptığı için, odasından çıkmadan sürekli yeni bölümler ekliyordu romanına. Adam iktisat profesörüydü, ne gerek vardı şimdi roman yazmaya. İktisat üzerine bir kitap yazsa öğrencilerine onu zorla aldırsa, elbet köşeyi dönebilirdi. Öyle yapmıyordu da belki bazılarının dalga geçebileceklerini bile bile roman yazıyordu. Yazı yazan kadın biblosu, onu izlemekten çok hoşlanıyordu.<br />
<br />
-İyi ki de beni alıp buralara getirdiler fakat çok yalnızım.<br />
-Ah şarkı söyleyen adam neredesin?<br />
-Şimdi kimin için söylüyorsun şarkılarını?<br />
-Beni unuttun mu artık?<br />
<br />
Bir daha onu görmesi imkansızdı. Nasıl görebilir, o güzel sesini nasıl duyabilirdi ki. Her gece ağlıyordu. Acaba diyordu aynı maddeden mi yapılmışız? Bir bütünün parçalarıyken bize ayrı bir form mu vermişler? Bu, acayip, ancak oldukça mantıklı çıkarımından sonra tekrar yazmaya başladı<br />
<br />
Biblocu Bilgin adında bir adam, kalp şeklinde bir metal bulur. Bu metalin ne olduğunu ve nereden geldiğini çözemez. Sanki gökyüzünden düşmüş gibidir. Bu kalp şeklindeki maddeyi, uzun süre atölyesinin bir köşesinde saklar. Gelen giden kimselere de asla göstermez. Bir gece rüyasında kalbin ikiye ayrıldığını, iki farklı bibloya dönüştüğünü görür. Bu rüya tam yedi gece tekrarlanır. Yedinci gecenin sabahına uyandığında, kalkıp rüyasında gördüğü bibloları yapmaya başlar. Bu esnada da kimseye göstermez onları. Bu madde sanki büyülüdür. Bir kadın ve bir erkek biblosu çıkar ortaya. Biri şarkıcı biri yazar biblosu olan eşsiz güzellikteki iki bibloyu ayrı şehirlerdeki dükkanlara satar. Şehirlerin arasında yedi saatlik yol vardır. Yedi yıl boyunca ayrı şehirlerdeki biblolar kimse tarafından alınmaz. Yedi yıl kimse fark etmez onları. Yedinci yılın sabahında dükkan sahiplerinden biri ölür ve mirasçılar dükkanı devretmeye karar verirler. Gazeteye ilan verirler. Yedi ay kimse aramaz sormaz. Yedinci ayın sonunda biri telefon açar ve dükkanı almak istediğini söyler. Yok pahasına da olsa devretmeye razı olan mirasçılar pazarlık bile yapmadan telefon eden adama dükkanı satarlar. Adam bir süre uğraştıktan sonra dükkanı kapatır ve bütün hediyelik eşyaları satar. hediyelik eşyaların tümü, işini çok severek yapan biri tarafından alınır. Gelen tüm eşyaları sevgiyle paketinden çıkararak raflara dizen kadın, yazı yazan kadın biblosunu şarkı söyleyen adam biblosunun yanına bir yere götürür. Daha sonra alt rafa alır yazı yazan kadın biblosunu. Hikaye de işte tam olarak orada başlar. Sonrası bildiğiniz gibi ayrılık. Acaba kavuşabilecekler mi? Sabah kalktığında hikaye tekrar silinecek mi? Tüm hikayeler silinse bile duygular asla yok olmazlar. Tıpkı gerçeklerin üstü kapatılsa bile yok edilmeyeceği gibi.<br />
<br />
<br />
<a href="https://deryadadamla.blogspot.com.tr/2018/01/suretler-ve-asillar-3bolum.html" target="_blank">Okumak isteyenler için 3. Bölüm</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />deryadadamlahttp://www.blogger.com/profile/03075213501017506660noreply@blogger.com8